ASLI DENİDİR DÜNYANIN ZATINDA YOKTUR ELİF

Kenan Ocak

   
 
İnsanoğlunun menfaat ve çıkar elde etmek için başkalarının hakkını çiğneme, başkalarına zulmetme geleneği ta Kabil zamanına dayanmaktadır. Bu vebal ile tanışan insan bugünlere kadar değişik biçim ve yöntemlerle bunu devam ettirmektedir. En fazla tercih edilen yöntemler ise ya güç, otorite, iktidar elde etmek için faal siyaset yapmak ya da bunlara yakın durmak, yaranmak için herşeyi yapmak olmuştur. Bu durum bazı kötü alışkanlıkları ve kokuşmuşluğu beraberinde getirmiştir. Güç ve otoriteyi elinde bulunduran iktidarların sırtına yapışmış bu sülük ve keneler aslında kendi çıkarları için halkın kanını, refahını ve düzenini emmektedirler.
    İnsanın içindeki mal, mülk ve zenginlik tutkusu çok eskilere dayanan bir tarihtir. Kolay kolay dizginlenemeyen bu saplantı insanoğlunun yeryüzünde yükselmesine, yücelmesine ayak bağı olmuştur. Platon, servet ve fazileti bir terazinin iki kefesine konan ağırlıklara benzetmiştir. Biri alçalmadan diğeri yükselmez ifadesini kullanmıştır. Aynı şekilde "Servete açılan kapı dar ve alçaktır. İçeriye girmek için eğilmek lazımdır." sözü ile,mal mülk, statü ve dünyalıklara karşı aşırı istekli olanlar kişilik ve haysiyetlerini de kaybederler ilkesi gerçekten manidardır  
    İkbalin bekası yoktur, ona gönül bağlanmaz. Dünyevi hesap ve menfaatler insanın gözünü en tatlı bir şekilde kör eder. Aşağılık dünyaya meyil, bir bakıma insanın yok olup gitmesine yol açar. "Aslı denidir dünyanın zatında yoktur elif." demiştir Nesimi bir şiirinde. Dünya kelimesinin kökü alçak alçaklık anlamına gelen 'deni' kelimesidir. Ona olan aşırı bağlılık insanın ruh ve gönül dünyasını çölleştirerek yok etmektedir. Hâl böyle iken, liyakatın yetip yetmeyeceğine bakmaksızın, dizginlenemeyen bu aşırı dünya hırsı, mal makam statü takıntısı, sosyal ve toplumsal hayata idare olma arzusu, büyüklenme, gösteriş merakı, intikam alma güdüsü, hasetlik, kayırmacılık ve ikiyüzlülük, şan şöhret elde etme düşüncesi ne kadar da tehlikeli bir iştir.
    Oysa Hz Peygamberimiz şöyle buyurmuştur; "İleride sizler idareciliğe çok düşkün olacaksınız fakat ahirette bundan dolayı pişman olacaksınız." işte bu ateşten gömlek giymekten daha da tehlikelidir. O gömleği giymemek için kırbaç altında can veren Ebu Hanifelerin onurlu mücadelesi unutulmamalıdır. 
     İnsanı esir alan bu dünyevi arzu ve istekler frenlenebilse yeryüzünde ne zulümler kalır, ne kavgalar ne de savaşlar çıkar. Bütün bunların altında yatan insanın doymak bilmeyen dünya hırsı ve dizginlenemeyen süfli arzularıdır. 
     Hz Mevlana ve Siraceddin Tatari arasında geçen şu konuşma ibret doludur; Bir gün Mevlana ve Siraceddin Tatari Konya sokaklarında dolaşırken bir binanın yıkıntıları arasında sarmaş dolaş yatan köpekler dikkatlerini çeker. Siraceddin Tatari; "Bu biçarelerin arasında ne de güzel bir birlik var, ne güzel iç içe dostça uyuyorlar." der. Hz. Mevlana ise "Bunların arasında gerçek manada bir dostluk  ve birliğin olup olmadığını bilmek istersen ortaya bir leş atıver de o zaman gör!" 
      Bu dünyayı ve dünya malını ihtiras derecesinde seven fertlerin arasındaki dostluk da böyledir. Aralarında bir garez olmadıkça birbirlerinin dostu gibi görünürler. Fakat araya dünyalık hesaplar girdiğinde de nice senelik dostluklarını berheva ederek yapmadık kavga başvurmadık entrika ve kötülük bırakmazlar.
Allah'a Emanet Olunuz

Paylaş: