EFO HOCA

Kenan Ocak

Bir ev burda bir ev karşıda kalmış

Hele gelin bizim komşular nolmuş

Kırk senelik ağaç kurumuş kalmış

Bizim köye benzemiyor gel hele

   

   Bir zamanlar bir Efo Hoca vardı. Gerçi biz Efo hocayı bir şahıs olarak değil de daha çok bir yer ismi Efo hocanın bahçesi olarak bilirdik genelde. Murat nehri kıyısında olan asırlık dut ağaçlarının olduğu güzel bir bahçeydi. Burada gelen birisine, nerden geliyorsun? Diye sorulduğunda, Efo hocadan geliyorum derdi. Bir yer tarif edilirken Efo Hocanın oralarda diye tarif edilirdi. Yani her şeyin bir ismi, bir namı bir güzelliği vardı.

        İsmiyle meşhur, herkesin bildiği Efo Hoca’dan yıkılmış virane olmuş bu bahçeden arta kalan Efo hocaya gidildiğinde bir hüzün kaplar insanı. Bir tefekkür iklimidir aslında Efo hoca. Gerçi bütün Palu öyledir. Kalesiyle, türbeleriyle, aşağı mahallesiyle, karşıbahçeleriyle…

    Düşündükçe insan manen şunu anlıyor ki; Her şey yok olmaya yüz tutmak zorunda. Bütün isimler, bütün güzellikler zevale doğru akmakta.

   Nerde o eski Efo Hoca, şu anki hali hüzün veriyor insana, kırk senelik değil, asırlık ağaçlar yok olmuş. O güzelim bahçe sanki silinmiş, küçücük bir harabe kalmış sadece, belli ki önceden evmiş.

Dut kuşları konmaz, konacak ağaç bulamaz olmuş. Suyu kurumuş, üzüm asmaları bozulmuş, incir ağaçları ve leylakların sararıp solduğunu görüyorsun ve olduğun yere çömelip, adeta yıkılıp bir düşünce deryasına dalıyorsun.

Demek ki neymiş?

Her şey boşmuş…

               Gelip geçici bir dünya, hiçbir şeyin kararında kalmadığı, bütün dengelerin temelinden söküldüğü bir dünya. Bütün güzelliklerin kaybolduğu, yokluğun gecesine gömüldüğü bir dünya. Zirvelerden aksamaya, ışıkların akşama aktığı bir dünya. Vakti hazan solgun ihtiyarlayan bir dünya. Feri çekilen, güz yaprakları gibi inceldiği yerden kopacak dünya

     İşte Ey Palulu kardeş!!!

Senin de akşamın olacak bir gün. Efo hoca gibi sararıp solacaksın, ömrünün ışıkları sönecek, hayatının perdesi çekilecek. Zaman uçurumun olarak aleyhine işleyecek. Gelen günün güneşi sana doğmayacak. Senin de saltanatın bitecek öyleyse;

Secdeye koy alnını,

Zamanın sahibini selamla.

 O’na konuş, Onunla konuş, dualarını fısılda.

Seni sen yokken de bilen Rabbin, sen öldükten sonrada bilecek elbet.

 Herkesin unuttuğu yerde seni, bir o hatırlayacak. Hatırını sadece o bilecek.

Sende O’nu an şimdi

Şimdi O’nu bilme vakti…

 

                                                                                                           KENAN OCAK

Paylaş: