Hoş Geldin Kur’an Ayı Ramazan 

Burhanettin Aydemir

Hoş geldin ey Şehr-i Ramazan, 

Hoş geldin Kur’an ayı. 

Hoş geldin Rahmet ve bereket ayı 

Hoş geldin mağfiret ayı. 

Hoş geldin fakirlerin umudu. 

Hoş geldin ruhumuza esenlikler veren kutlu ay. 

Hoş geldin şeytanların zincire vurulduğu, 

Cehennem kapılarının kapandığı, 

Cennet kapılarının açıldığı ay. 

İlk teravih ile kendisini karşılayacağımız, ilk sahura kalkarak kendisine hazırlık yapacağımız On bir ayın sultanı olan Ramazan; rahmetiyle, mağfiretiyle, müjdesiyle, duasıyla, teravihleriyle, hatimleriyle, yardımlaşma ve infaklarıyla, manevi onarılma ve arınmalarıyla, en son da bin aydan hayırlı Kadir gecesi ile hayatımızın en anlamlı zaman dilimleri olarak bizlere gelmeye hazırlanıyor. 

Ramazan ayı “Cennet kapılarının açıldığı, cehennem kapılarının kapandığı ve şeytanların bağlandığı” 

(Buhârî, Savm, 7) bir aydır. 

Nübüvvetin geride kalan 15 yılından sonra Hicretin 2. yılında Ramazan ayının tamamının oruçlu geçirilmesi emrine muhatap olan Sahabe nesli, büyük bir coşku ve heyecan ile öteden beri kutsal saydıkları bu aya, daha da önem vermeye başladılar. 

Ramazan Ayı Kur’an Ayıdır. 

Ramazan, bizler için hidayet olan, hakkı batıldan ayıran Allah’ın Kitabı’nın indirildiği mübarek bir aydır. 

Rahmet ve mağfiret ayı olan Ramazana “Kur’an ayı” da denilmektedir. Çünkü Allah’ın insanlığa son mesaj olarak gönderdiği Kur’an-ı Kerim Hz. Peygambere bu ayda inmeye başlamıştır. Konuyla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirilmektedir: 

(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin.....(Bakara 2/185) 

Kur'an'ın hidayeti sayesinde insanlar küfürden imana, sapıklıktan hidayete, karanlıktan aydınlığa, cehaletten ilme, zulümden adalete kavuşmuşlardır. 

Kur'an sayesinde insanlar insanlıklarını öğrenmişlerdir. 

Kur'an sayesinde insanlar temel haklarına ve hürriyetlerine kavuşmuşlardır. 

Kur'an sayesinde insanlar sömürüden haksızlıktan, zulümden kurtulmuşlardır. 

Kur'an sayesinde insanlar cehalet, şirk ve küfür bataklığından kurtulup İslâm'ın aydınlığına kavuşmuşlardır. 

Oruç, İslam'ın beş temel esasından biridir. Oruç, erginlik çağına ermiş bulunan akıllı her Müslüman’a farz olan bir ibadettir. 

Kur’an-ı Kerim’de, Bakara sûresi 183. ayette: 

“Ey İman edenler! Oruç sizden önce, gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı, ki Allah´a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız. [Bakara:183] 

Peygamberimiz de: "İslâm beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kâbe'ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak" 

“İslâm beş temel esas üzerine kurulmuştur. 

Bunlar, Allah’tan başka tanrı olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan orucunu tutmak ve gücü yetenler için Kâbe’yi haccetmektir.” (Buhârî, İman 1; Müslim, İman 22 (....); Nesâî, İman 13, (9, 107-108); Tirmizî, İman 3, (2612).) buyurmuştur. 

Bu da bize gösteriyor ki, zaman ve mekân değişse de, değişmeyen insan doğasının terbiyesi için oruç bir ihtiyaçtır. 

Oruç; bir kimsenin güzel ahlâk sahibi olması, güzel huylarla kendisini süslemesi, ruhunu güzelleştirmesi, manevî huzuru elde etmesi, şehevî duygularına gem vurması, gidişatını yoluna sokması açısından vazgeçilmez bir yardımcıdır. 

Bunun yanında oruç, kişinin beğenmediği, hoşlanmadığı hal, hareket ve tavırlardan sıyrılması, bunlardan kurtulması, eksik gördüğü taraflarını telafi edebilmesi için yol gösteren bir mürebbidir. 

Oruç, kişinin ahlâkının güzelleşmesini, iradesine hakim olmasını, nefsine galip gelmesini sağlar. 

Nasıl ki, budanan bir ağaç, daha gür yaprak ve daha çok meyve veriyorsa, nefsanî arzu ve isteklerini ve şehevî duygularını adeta budayan oruçlu da, verimli bir insan haline gelir. 

Oruç İnsana Kendini Tutmayı Öğretir 

Halk arasında yaygın olarak kullanılan oruç tutmak tabiri çok manidardır. 

Türkçe''mizdeki “oruç tutmak” ne güzel tabir. 

“Oruç”un Arapça''daki aslı “savm”dır. 

Bu sözcüğün karşısına lügatler “imsak” kelimesini yerleştirir. 

Savm'ın anlamı yemek-içmekten kendini tutmak, hareketsiz kalmak ve her şeyden elini eteğini çekmektir. Kura’n'da savm susmak anlamında da kullanılmıştır. 

Orucun dinî anlamı: Oruç tutmak niyeti ile imsak vaktinden iftar vaktine kadar orucu bozan şeylerden kaçınmaktır. 

“imsak“ tutmak, zapt etmek, zapturapt altına almak” manalarına gelir. 

Aslında tutulan oruç değil, tutulan kişinin istekleridir, nefsanî arzularıdır. 

Yani orucun bizi tutmasıdır, bizi korumasıdır. 

Bir kimsenin başına gelenlerin çoğu kendini tutamamasından, kontrol edememesinden, 

sabır gösterememesinden gelir. Modern hayat, tüm unsurlarıyla, insanın kendinden uzaklaşması üzerine kurgulanmıştır. Kışkırtıcı cazibesiyle insana kendini unutturmayı hedefler. Kendini unutan insan kendini tutamaz. Kendini tutamayanın, kendini kaybetmesi mukadderdir. 

Oruç tutmak, 

işte bu yüzden kendini tutmaktır. 

Günahlar hep kendini tutamamanın ürünü. 

İnsan ne ziyan işliyorsa hep kendini tutamadığı için işlemektedir. 

Her caninin cinayeti kendini tutamadığı anına denk geliyor. 

İnsan dilini tutamadığı zaman kırıyor ve kırılıyor. 

Elini tutamadığı zaman kırıyor ve döküyor. 

Kendini tutamadığı zaman kendini yitiriyor, kendine yazık ediyor, kendinden geçiyor... 

Tutamadığı dilinin cezasını, tutamadığı elinin cezasını, tutamadığı nefsinin cezasını, 

tutamadığı içgüdülerinin cezasını, tutamadığı öfkesinin cezasını çekmektedir. 

Kendini tutmak, kendinden yana olmaktır. 

Kendini tutanı, Allah''ın da tutacağı aşikârdır. 

Kendini tutmayanı, Allah niçin tutsun? 

Olaylar karşısında insanın kendisini tutabilmesi, frenleyebilmesi irade eğitimiyle alâkalıdır. 

İşte oruç, insana iradesini kullanmayı öğretir. Açlığa karşı sabretmeyi öğretir. 

Allah’ın (c.c) kendisine sunmuş olduğu bütün helallerden el çekmeyi öğretir. 

Haramlardan ve yasaklardan kendisini muhafaza etmeyi öğretir. 

Peygamber Efendimizin (s.a.s) mübarek ağızlarından dökülen “ الصِّيَامُ جُنَّةٌ Oruç, kalkandır.” 

ifadesi kısa ama derin bir anlama sahiptir. 

Oruç görünüşte belli saat dilimleri arasında yeme-içme ve her türlü nefsanî arzulardan uzaklaşma olarak görülür. Ama gerçekte öyle değildir. 

Onun bir kalkan vazifesi vardır. 

Kişiyi her türlü kötülüklerden muhafaza eder. 

Oruç, insana doymayan nefsine hükmetmeyi öğretir. 

Sonu gelmeyen arzu ve isteklerin önüne set çekmeyi öğretir. 

Gözü doymayan, vadiler dolusu altına sahip olmak isteyen insana, rızkının sadece midesinden geçen olduğunu öğretir. 

Oruç sadece mideye değil, bütün organlara ve zihne tutturulmuş olur ve hem bedene, hem zihne, hem de ruha hükmetmiş olur. 

Orucun Tutamadıkları 

Hz. Abdullah b. Ömer (r.a.)’den nakledildiğine göre Sevgili Peygamberimiz (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Nice oruç tutanlar vardır ki, -haramlardan sakınmadıkları için- oruçlarından nasipleri sadece açlık ve susuzluktur. Nice gece ibadete kalkanlar vardır ki, nasipleri sadece uykusuzluktur.” 

(Rudâni, Cem’ul-Fevâid, No:2937; Hâkim, el-Müstedrek:1/431) 

Bundan dolayı ayı Hz. Peygamber (s.a.s) Efendimiz, kişiyi kötülük işlemekten alıkoysun, kendisini tutsun diye şöyle buyurmuşlardır: 

"Bir kimse oruçlu olduğu halde yalanı, dedikoduyu, yalanla iş görmeyi bırakmazsa Allah'ın, onun yemesini, içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur (değer vermez).” (Buhârî, Savm 8, Edeb 51. Ayrıca bkz. Ebû Davud, Savm 25, Tirmizî, Savm 16; İbn Mace, Sıyâm 21) 

Şu halde oruç tutan, kavgadan, her türlü kötü sözden de uzak olacaktır. Çünkü onun sadece midesi değil aynı zamanda dili, eli, gönlü bütün uzuvları bu tür çirkinliklere karşı iftarı olmayan bir oruçtadır. Evet, kısa vadede onun dilinin iftarı güzel söz, gönlünün iftarı güzel duygular ve elinin iftarı da hayır işlerde bulunmaktır. Uzun vadede ise bu uzuvların iftarı, ilahî müjdeye erip cennete girdiği andadır. 

Ey Rabbimiz! Bizleri evvelinde rahmete nail olanlardan, ortasında mağfirete uğrayanlardan sonunda da cehennemden azat olanlardan eylesin. 

Rabbim bizlere bu görevi ifa ederek sadece mide orucu değil, dil orucu, göz orucu, kalp orucu tutarak bütün bir hayatı Ramazanlaştıracağımız; kendimizle birlikte tüm insanlığı da dirilteceğimiz bir Ramazan ayı yaşatsın. 


Paylaş: