Ömür Sermayemizden Bir Seneyi Daha Geride Bırakırken

Burhanettin Aydemir


Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır:“Ey iman edenler! Allah’a karşı (sorumluluğunuzun bilincinde olun) gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”(Haşr Süresi:59/18)

ŞeddadİbnuEvs (r.a) anlatıyor:Peygamberimiz, Rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) şöyle buyurmaktadır:“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Âciz kişi de, nefsini arzu ve hevâsına tâbi kılan ve (çalışmadığı halde) Allah’tan dileklerde bulunup duran (bunu yeterli gören)dır.” (Tirmizî, Kıyâmet 26.) 

Yeni bir yılın arefesindeyiz. Ömür sermayemizden bir seneyi daha geride bırakıyoruz.

 Yeni yıla girerken biz Müslümanlara düşen, geçmişin muhasebesini yapmak ve geleceği plânlamaktır. 

Zaman hızla akıyor, ömür sermayemiz tükeniyor. Günleri “dün” eyledikçe, sayılı günlerimiz azalıyor.

Yılları eskittikçe, hesap gününe biraz daha yaklaşıyoruz. Senenin başında evimizin duvarına astığımız takvimden her gün bir yaprak koparıyoruz. Birer birer kopuyor takvimin yaprakları. Bir de bakıyoruz ki, o kocaman takvim yaprakları tükenmiş, senenin sonu gelmiş. Nasıl da göz açıp kapamak kadar çabucak geçti yüzlerce gün, binlerce saat! 

Şair ne güzel ifade ediyor bu hakikati!

“Geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi

Hele bana şöyle geldi, bir göz yumup açmış gibi” 

Biten takvimin yerine bir yenisini asıyoruz. Ömrümüz olursa, onların da tükendiğini göreceğiz.

Bir gün biz de bir takvim yaprağından önce düşeceğiz dünyadan. Biten takvimi yenilediğimiz gibi ömrümüzü de yenileyebilme, uzatabilme imkânımız olacak mı? 

Kopan her takvim yaprağıyla birlikte, ömrümüzden bir gün geri gelmemek üzere gidiyor. Belki duvardaki takvimin tükenişinden haberimiz oluyor ama, ya ömrümüzün hızla azalmasından, gün be gün sona doğru yaklaşmasından haberimiz var mı? 

Geçen günlerle beraber, aslında ömrümüzün geçtiğini hiç düşünmüyoruz. Bizden önce başkaları için hep böyle oldu, bizim için de böyle olacak.

Başkaları için sıradan olan bir gün, bizim için en büyük göç başlayacak. 

Ömür defterimiz kapanacak. Ebedî ömrümüzün rengi o gün belli olacak. Dünya imtihanımız sonlanacak, elimiz kolumuz bağlanacak.O günden itibaren, ebedî hayatı kazanmak için bir şey yapamaz hâle geleceğiz. Geçirdiğimiz yılların hesabı sorulacak!

İsterseniz bir de şu manzaraya bakalım: Nehir kenarında yaşlı bir adam dalgın dalgın hızla akan suya bakıyordu. Genç adam yaklaşıp: “Amca, çok dalmışsın, neye bakıyorsun öyle? ” diye sorunca ihtiyar adam içini çekerek: “Akan ömrüme evladım, akan ömrüme bakıyorum.” der. 

Yaşadığımız şu zamanda insan, akıntıya kapılmış gibi yaşıyor. Sel gibi kopup gelen hadiselerin içinde sürüklenip gidiyor. Zaman nehrinin içinde bu güne geldiği gibi, ömrü varsa yarına gidecek ve nihayetinde de ahirete varacaktır.İnsan istemese de bir yolcudur. Yolcu ise gideceği yeri düşünmelidir. Gideceğimiz bir yere adım adım vardığımız gibi, ömrümüzü de an an, gün gün yaşıyoruz. Durum böyleyken ömrümüzü çok uzun zannetmekle aldanıyoruz. Hiç bitmeyecek nazarıyla baktığımız ömrümüzü hoyratça savuruyoruz. 

Diğer yanda bir dede ile torununun konuşmalarına kulak veriyoruz: Torun, nur yüzlü dedesine merakla soruyor:”Dedeciğim! Bir insanın ömrü ne kadar olur?

” Dede tatlı bir gülücükle:“Ezanla namaz arası kadar yavrucuğum.” deyince  torun: “Nasıl yani, ömür bu kadar kısa mı? ” der.

Dede: “Evet yavrum. Ömür, namazsız ezanla, ezansız namaz arası kadardır.” diye cevap verir.

Torun yeniden sorar: “Namazsız ezan ve ezansız namaz sözlerinden ne kastettiğini anlamadım dedeciğim. Bu ne demek açıklar mısın? ”

Dede şefkatle ellerinden tuttuğu torununa: “Bak yavrum, geçenlerde komşumuzun çocuğu doğdu.

O çocuğun kulağına ezan okundu değil mi? İşte o ezanın namazı kılındı mı? Kılınmadı.

O ezan “Namazsız ezan”dı.

İnsan öldüğü zaman kılınan cenaze namazının da ezanı yoktur. O da “Ezansız namaz”dır.

Aslında o namazın ezanı insan doğunca okunmuştu kulağına. “Bak ey insan! Doğdun, ama öleceksin, ömür çabuk biter, hayatını iyi değerlendir. Boşa vakit harcama! ” ikazını yapıyordu o ezan.

İşte yavrum ÖMÜR, EZANLA NAMAZ ARASI KADARDIR.

Sakın boşa geçirme. Ömrünü dolu dolu yaşa, bir nefes bile boşluk bırakma! ” derken gözlerinden yaşlar süzülüyordu.

 Sahi, insanın ömrü ne kadar?

Bir nehir kadar hızlı mı akar?

Ezanla namaz arası kadar kısa mı olur?

Takvim yapraklarının birer birer koparak tükendiği gibi, insan ömrü de gün be gün sona doğru gider mi?

Evet, her insanın bir ömrü vardır. Dünyadaki yaşayacağı günleri, alıp vereceği nefesleri sayılıdır.

Allah, eceli gelen bir kimseyi geri bırakmaz. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”

(Münâfıkûn (9-11)

“Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince, ne bir saat ertelenebilirler ne de öne alınabilirler” (A’raf-34)

Hâl böyle olunca insanın, aklını kullanarak nice örneklerini gördüğü bu olayı bizzat yaşamadan önce, hayatına, yaşantısına bir çeki düzen vermesi gerekir.

Öyle ya, ömür kısa ve varış da Allah'a olduğuna göre, akıllı bir kimse nefsin bitip tükenmek bilmeyen istek ve arzularını tatmin edeceğim diye sayılı nefeslerini, ömür günlerini nasıl boşa geçirebilir? 

Dünya denilen geçici hayat, bir serap gibidir; parıldar, kandırır, kaybolur gider. Bir bulut gibi kayıp gider. “...Bu dünya hayatı aldatıcı bir metâ'dır.” (En’am-32) ayetiyle dünyayı, müşteriyi aldatmak için süslenip - püslenen, allanıp - pullanan, çekici bir şekilde sunulan, alındıktan sonra da hiçbir değeri olmadığı görülen bir mala benzetiyor. 

Mademki dünya böylesine değersizdir, mademki ölüm de kendisinden kaçılamayan bir gerçektir; öyleyse akıllı insan hayatını iyi değerlendirmelidir. İnsanın hayatı kendisine Allah'ın verdiği bir emanettir. Bu emanete hıyanet etmemelidir. Emanete hıyanet etmemiş olması için de, o kimsenin hayatını Allah'ın emirleri ve yasakları doğrultusunda yaşaması gerekir. İnsanlar, kıyamet gününde, bu dünyada yaptıkları her şeyden hesaba çekileceklerdir.

“Sonra, o gün, size verilen nimetten elbette hesaba çekileceksiniz.” (Tekâsür -8)

İnsana verilen her yeni gün insanı ikaz etmektedir:“Ey insan! Ben sana verilen yeni bir günüm, benim kıymetimi bil ve çok iyi değerlendir, zira kıyamete kadar bir daha geri gelmeyeceğim ve artık asla eline geçmeyeceğim! ”

Bir yılı daha geride bırakırken, ömürsermayemizden bir yıl, yani 365 gün daha eksilmiş oluyor.

En değerli sermayemizden bir seneyi daha bir daha geri gelmemek üzere kaybetmiş durumdayız.

Bir Müslüman olarak, bugünden yarına, bir sene içinde neler yaptık, neler yapamadık, bunların muhasebesini iyi yapmamız gerekir. 

Bunu yapmalıyız ki, bize sermaye olarak verilecek olan yeni bir yılı, iyi değerlendirelim.

Geride bıraktığımız sene içinde yaptığımız hata ve kusurlarımızı bir daha tekrarlamayalım.

Sermayelerin en değerlisi ve paha biçilmez olanı, ömür sermayesidir.

Sermaye tükenmeden ahiret âlemi için yapacağı yatırımları yapmalıdır. Bugünün işini yarına bırakmamalı, hele hele hiç boşa vakit harcayıp, vaktin katili olmamalıdır.

İnsan unutmamalı ki ''Ömür bir gündür; o gün, bu gündür.''

Bugün ömrünüzün geri kalan zamanının ilk günü.

Kaçınılmaz gerçek bu olduğuna göre, hiçbir zevk ve menfaat insana Allah'ı ve O'nun rızasını kazandıracak olan görev ve sorumluluklarını unutturmamalıdır. Nefsine esir olmamalı, istek ve arzularını frenlemeye çalışmalıdır. 

Bir yılı daha geride bırakıyoruz. İki günü birbirine denk olan zararda iken hangi günümüzü diğerinden bereketli kılabildik?

Bu sene sevap hanemize hangi hayırları, hangi iyilikleri kaydedebildik?

Acaba Rabbimizin huzuruna sevdiği, razı olduğu bir kul olarak varabilecek miyiz?

Ömür sermayemizden bir yılı daha geride bıraktık. Ancak Rabbimize itaat edebildik mi?

O’nun emirlerini tutabildik mi?

Yasaklarından korunabildik mi?

Rızkımızı, kazancımızı haramlara bulaşmadan helal yollardan sağlayabildik mi?

Kendimizi her türlü haram ve günahlardan koruyabildik mi? 

Bir yılı daha geride bıraktık. Ancak gündüzlerimizi, gecelerimizi, hakkıyla ihya edebildik mi?

Anne ve babalarımıza, eş ve çocuklarımıza, akraba ve komşularımıza karşı vazifelerimizi yerine getirebildik mi?

Sofralarımızda fakirlere yer verip ekmeğimizi kardeşlerimizle paylaşabildik mi?

Bir yılı daha geride bıraktık. Ancak yetimlerin başını okşayıp Efendimize bir adım daha yaklaşabildik mi?

Mazlumların gözyaşlarını silebildik mi, yaralarına merhem olabildik mi?

Masumları hedef alan her türlü zulme karşı “dur” diyebildik mi?

Hakkı anlatabildik mi?

Hakikati duyurabildik mi?

Hakkın, hakikatin, adaletin, fazilet ve erdemin yanında yer alabildik mi?

Kur’an’ın yanında, Peygamberimizin tarafında durabildik mi?

Örnek insan olabildik mi?

Kısacası İslâm’ı hakkıyla yaşayarak Hz. Muhammed Mustafa’ya gerçekten ümmet olabildik mi?

Bir yılı daha geride bıraktık. Ancak gençlerimizi zararlı alışkanlıklardan ve zararlı unsurlardan yeterince koruyamadık. Onları değerlerimizle gerektiği gibi buluşturamadık.

Her yılın ilk gecesi, anlamsız gayretlerin peşinde sürüklenmenin vakti olmamalıdır.

Aksine ömrümüzden geride bıraktığımız yılın muhasebesinin yapıldığı vakittir. Yeni bir yıla daha kavuşturduğu için Cenâb-ı Hakk’a şükretmemiz gereken vakittir. Zamanın sahibi Cenâb-ı Hakk’a karşı kulluğumuzun şuurunda olma vaktidir. Günün beş vaktini secdeyle anlamlandırmaktır. 

Yeni yıla girmek demek başka kültürlerin etkisinde kalmak demek değildir.“Vur patlasın çal oynasın” modelinde bir zaman dilimi geçirmek değildir. Haram olan içkiyi tüketmek, zinayı yapmak, kumarı oynamak değildir. 

Gün, aklımızı kullanma vaktidir.

Gün, ölümden sonrası için çalışma vaktidir.

Öyleyse başımızı avuçlarımızın arasına alalım ve düşünelim! “Kıyamet günü kişinin tüm yaptıklarından sorgulanıp hesaba çekilmedikçe mahşer yerinden ayrılamayacağını” (Tirmizi, Kıyamet 1) ifade buyuran Peygamber Efendimiz (sas)’in uyarısını ve Hz. Ömer (ra) Efendimiz’in : “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz” tavsiyesini unutmayalım ve nefis muhasebemizi iyi yapalım. 

Ya Rabbi! Günlerimizi, aylarımızı, yıllarımızı bereketli kıl! Ömrümüzü sâlih amellerle tezyin etmemizi bize kolaylaştır! Bahşettiğin iman nimetini son nefesimize kadar taşıyabilmeyi bizlere lütfeyle!

Paylaş: