Kimdir? Şeyh Said Efendi:
Cumhuriyet rejiminin kurulduğu yıllarda Hınıs'ta yaşayan bir Şeyh, ehli tarikat ve de ehli hakikat bir piri fani…
Kara bulutlar kaplamıştı gökyüzünü. Zaman kötü, zaman ahi zamandı. Koyun postuna bürünmüştü kurtlar, zifiri karanlıkta dost gibi görünen bizdenmiş gibi davranan bizim kelimelerimizle bize hitap eden ama asla bizden olmayan düşmanlar…
Bütün müslümanları bir ve tek çatı alında toplayan hilafet kaldırılmıştı…
İslami değerler çiğneniyor, tek dişi kalmış canavar mesabesindeki medeniyetin yavruları, islami değerlere hakaret üzerinden prim yapıyordu.
14 asırdır yer yüzünde hüküm süren, farklı inançlara, düşüncelere hayat hakkı tanıyan islam’a artık hayat hakkı tanınmıyordu.
Bir hayat nizamı olan İslam, tamamen soyutlaştırılarak kutsiyet kisvesiyle ortadan kaldırılmaya yeryüzünden silinmeye çalışılıyordu.
İslam’ın haram kıldığı fiiller, devlet eli ile icra ediliyor, ibadetler yasaklanıyor, Kur’an yasaklanıyor, camiler kapatılıyor yetmezmiş gibi bir de ahırlara çevriliyordu. Medreseler kapatılıyor, Ulema susturuluyor, hakikati yaşayanlar, haykıranlar cebren ve hile ile en ağır iftiralara uğratılıyor ve en ağır cezalara çarptırılıyordu.
Cühela pohpohlanıyor, cühela saraylarda en kutsal mekanlarda ağırlanırken ulema zindanlara atılıyordu, ulema idam ediliyordu, ulema katlediliyordu…
Tüm bu yaşananları günlük mecmualardan takip eden, tahlil ve analiz eden ŞeyhSsaid, bir şeylerin yapılması gerektiğine karar verdi.
Şeyh Said, “Eğer bir ülkenin idarecileri İslam’ın hukukunu kaldırır ve İslam’a harp ilan ederse, o idareye itaat etmek vacip olmaktan çıkar” ehli sünnet fıkhındaki bu kaide en iyi bilenlerden biriydi.
Peki, şeriatı garra ayaklar altına alınırken peygamber varisi bir âlim olan Şeyh Said yerinde durabilir miydi?
Ebeteki hayır!
Allah'ın dinini yok etmek isteyen şer güçler tüm cephelerden saldırırken o, evlad-u iyal derdine düşecek bir adam asla değildi.Başını zillet kumuna gömecek biri hiç değildi, çünkü o zillet nedir bilmezdi ve Şeyh Said, müslüman halkın aziz rehberi, tüm dünyevi kazanımları elinin tersiyle itti. Cihadı ve şehadeti kuşandı. Yarenleriyle beraber hakkı tutup kaldırdı, hakikati en üst perdeden haykırdı.
Kıyamı esnasında destansı bir mücadele veren Şeyh Said, düşmanın gücüne değil hainlerin komplarına, tuzaklarına yenik düştü.
Şeyh Said ve 47 dava arkadaşı 29 Haziran 1925’te Diyarbakır Dağkapı Meydanında idam edildi.
Darağaçları hakikat güneşini söndüremediği gibi itibar suikastçileri ise sadece azgın azınlığın yüce temennileri olarak tarihteki ibretlik yerini aldı…
Güneş balçıkla sıvanmaz…
Arslanlar kendi tarihini yazmaya başlayalı çok oldu. Artık avcıların hikayelerini dinlemenin alemi yok.
Palununsesi yazarı olarak İslam’ın izzetini savunma adına, darağaçlarına yürüyen, kurşunlanan, infaz edilen tüm aslanların hikâyelerinin tarihte hakkettiği yeri alması temennileri ile Şehid Şeyh Said ve dava arkadaşlarını rahmetle yâd ediyorum.