Elazığ Ceza Evinden Yükselen Feryat. Bu Zulme Son Verin…

Yusufiler AK Parti'nin 'adaletini' bekliyor.

Elazığ Ceza Evinden Yükselen Feryat. Bu Zulme Son Verin…

Advert

Elazığ Ceza Evinden Yükselen Feryat. Bu Zulme Son Verin…

Yusufiler AK Parti'nin 'adaletini' bekliyor.

Elazığ E Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan, "Akıbet; Cennet mi, Cehennem mi?" kitabının yazarı Bilal Yararlı, Yeni Şafak gazetesi yazarı Salih Tuna'ya yazdığı mektupta, var olan mağduriyetlerine yenilerinin eklendiğini belirtti. 

Bilal Yararlı'nın mektubunun tamamını sizlerle paylaşıyoruz:

"Değerli Salih TUNA

Allah’ın selamıyla selamlar, sıhhatte olmanızı dilerim.

Bu yazıyı size cezaevinden gönderiyorum. Sağlam şekilde size ulaşsın diye aracıların yardımını aldım. İnşallah size ulaşır.

Yıllardır Yeni Şafak gazetesi okurum. Yazılarınızı düzenli takip ediyorum. Gördüğüm kadarıyla empatiye önem veriyor, karşı taraf gördüğünüze vicdani yaklaşıyorsunuz. Bu nedenle cesaret edip size yazdım.

Hatırladığım kadarıyla Hükümet’in kararnameyle belirttiği Fetö nedeniyle kamudan atılanların özelde de çalışamayacağı kararına haklı olarak karşı çıkmış, çoluk çocuklarının rızkına vurgu yapmıştınız. Evet, çocuk, babasının ceremesini çekmemeli, baba da çocuğunun…

Özetle on yedi yıldır şark illerinin zindanlarında dolaşıp duruyorum. Yanımdaki arkadaşlarım benden daha eskiler, yirmi dört yıldır adalet bekleyenler var. Çoğu, batı illerini de görmüş, tabii sadece zindanlarını…

Bize sağlam bir hüküm biçilmiş, yasalar değişir ama lehimize de olsa işleten çıkmaz. İndirimler olur hepsi de bizi teğet geçer. Yargı paketleri ardı sıra çıkar ama bize verilen hüküm bozulmaz.

1990-2000 yıllarında şark illerinde olanı biteni biliyorsunuz. Anlatıp uzatmaya gerek yok. Hatta beni suçlu görmenizde problem değil. Konu suç ve ceza değil, adalet ve eşitlik.

Tam da 2000 yılında cezaevine girdim. O zamanın emniyetini bilirsiniz, her türlü işkence vardı. Delilden suçluya değil suçludan delile gidilirdi. Çoğunlukla delil ihdas edilirdi. Gözaltında ne avukat ne de bir yakın akrabayla görüşme imkanımız oldu. Hukuksuzlukları sıralasam bir liste çıkar.

Bize müebbet cezasını veren Devlet Güvenlik Mahkemesi, AB standartlarına uymadığı için kapatıldı ancak verdiği ceza onandı.

Derken Adalet ve Kalkınma Partisi boy gösterdi. Partinin adaletini hep gözledim. Kalkınma pek derdim değildi. Zaten öğretmenlikten atılmış, hayat defterinden silinmiş, cezaevi kayıtlarına girmiştim.

Yıllarca umutla adaleti bekledik. Bankaları boşaltanlara yüz yıllar istendi çıktılar. Deniz Feneri, mafya dosyaları, çeteciler hepsi birer birer aklandılar. Hatta Ayhan Çarkın olsa gerek, ekran ekran dolaşıp işledikleri cinayetleri anlattı. Üstlerine doğru dürüst ceza bile kesilmedi. Cemal Temizöz, Veli Küçük dosyaları da malumunuz.

 

Bunlar bir yana, Ergenekon maznunları için Anayasa Mahkemesi’ne başvuru hakkı verildi ve çıktılar. KCK dahi “Fetö’nün bir oyunuydu” denilip nicelerini salıverdiler. Biz hep öyle kenarda kaldık.

Adalet bize hiç uğramadı. Eşitliğe razı olduk o da kapımızı çalmadı. İnsan en azında suçlulara karşı eşit davranabilirdi. Geçen aylarda hırsızlık, gasp gibi bazı suçlarda yarı yarıya indirime gidildi ve cezaevleri boşaltılmaya çalışıldı. Kimse de neden suçlular arasında ayrım yapıyorsunuz sorusunu sormadı. Sizce bunda bir tuhaflık yok mu?

Biliyor musunuz bugün Fetö’den içeri girenin Anayasa Mahkemesi’ne başvuru hakkı var ama benim yok. Öyle bir adalet ki geriye işlemiyor.

Fetö soruşturmalarıyla ortaya çıktı ki, bizim iddianamelerimizi onların savcıları hazırlamış, müebbet cezalarını mahkeme hakimleri istemiş, Yargıtay’daki abileri de onaylamış. Açık deliller ortada, yine de tık yok. Şüphede dahi asıl olan maznun lehinde karar vermek iken açık delillere rağmen yeniden yargılanma hakkı bize verilmiyor.

Yerel mahkemeye dilekçe yazıyoruz ”Hakkındaki karar kesinleşmiş, beni meşgul etme diyor.” Anayasa Mahkemesi “ Bana başvurursan sana ceza keserim.” diyor. Hükümet de “ Ben bakkal değil devlet yönetiyorum, daha önemli işlerim var, beni meşgul etmekle ayıp ediyorsun, hatta bu kardeşliğe sığmaz, biraz sabır…” diyor.

Oysa benim için kardeşlik zaten meyyit, ümmet denen kavram ise Kaf dağının ötesinde. Adaletten vazgeçtim eşitlik denen şeyi bekledim. O da bizden uzak.

Hukukta iyi niyetin bir anlamı yok. Babam da hep iyi niyetinden bekleyip durdu. Beklediği gerçekleşmeyince ölüme razı olup ahirete göçtü. Hayat işte, bu kadar kayıtsız ve adalet ismi bu kadar anlamsız.

Cezaevi şartlarında birçok konuda eşitlik tanınıyor, fetö nedeniyle ard arda kararnameler çıktı, birçok konuda kısıtlamalar oldu. Telefon, görüş vb. haklarda terör suçlusu olmamız nedeniyle fetö ile aynı muameleyi görüyoruz. Hakikaten eşitlik sağlanıyor!

Bakınız geçenlerde kararname ile “ Terör suçundan cezaevinde olanlar hiçbir sınava giremez.” denildi ve eşit şekilde bize de Fetö’ den içeri girenlere de uygulandı. Eğitim hakkı bir yana bir tarih sınırlaması getirilebilirdi oysa. Fetö’den içeri girenler henüz yeni başvurularda bulunmuşlardı. Bizim arkadaşlarımız yıllardır okuyorlardı. Bir arkadaşımız ilahiyatın son yılındaydı. Okul hayatı bitti. Biri de iki yıllık bir bölümü okuyordu, o da boşa kürek çekti.

Daha vahim bir örnek vereyim. Şerafettin Aslan adındaki arkadaşımız cezaevleri şartlarında Ahmet Yesevi Üniversitesi uzaktan eğitimle Bilgisayar Mühendisliğini kazandı. Bunun için binlerce lira para ödedi. Ankara’ya kadar gitti. Gurbet cezaevlerinde okumaya çalıştı. Son yılını okurken kararname ile onu memleketindeki cezaevine gönderdiler. Bu kadar basit.

Aslında bunun gibi nice olumsuzluklar var ancak bunları duyan olmaz. Biz dahi alıştık, “ Belirtmeye, yazmaya gerek yok. İlgilenen olmaz “ deyip kenara atıyoruz. Yani bizim 28 Şubat şartları devam ediyor.

 

Bunları size yazmam tanık olmanız içindir. Yoksa iktidardan bir beklentim yok. Nasıl olsa bütün terör örgütlerine eşit davranacakları gün gelir. Hatta şunu iddia edebilirim: Bir iki yıl sonra Fetö’den girenlerin yüzde sekseni çıkar. Beş yıl sonra içerde bin kadar kişi ya kalır ya kalmaz.

Sizleri yordum. Sıhhatli olmanızı temenni ediyorum. Bir canınıza veda etmiştiniz, biri içinde can olmaya çalışıyordunuz. Aynı duyguları yaşadım ve yaşıyorum. Rabbim, size ve sevdiklerinize afiyet versin.

Selamlarla ve saygılarla…

Bilal YARARLI

 

Elazığ E Tipi Cezaevi

Advert

Paylaş:
Advert