Aklın Anlamı

Aklın hakikati ve tarifi hakkında ihtilâf edilmiştir.

Aklın Anlamı

Advert

 Akıl kelimesinin çeşitli manaları olduğundan, gafil olan birçok kimse bu gafletin eseri olarak ihtilafa düşmüştür. Bu hususta perdeyi aralayan ve ihtilafların önünü tıkayan hüküm şudur: Akl ortaklaşa dört manada kullanılan bir kelimedir. Ayn kelimesinin birkaç manaya gelişi gibi... Bu durumda olan kelimelerin bütün manalarını kapsayan bir tek tarifini yapmak uygun değildir. Belki her mânânın ayrı ayrı tariflerini yapıp perdeyi kaldırmak gerekir.

Aklın Birinci Anlamı

Akıl, insanı hayvanlardan ayırdeden bir vasıftır. İnsan bu vasıf sayesinde düşünce mahsulü olan ilimleri, tefekkür mahsulü olan gizli sanatların tedvirini elde etmeye hazır bir vaziyete gelir.

Hâris b. Esed el-Muhâsibî, akılın bu tarifine işaret ederek: “Akıl, insanda yaratılmış bir fıtrattır. O fıtrat ile insan, düşünüş ilimleri elde eder. Sanki akıl, kalbe atılan bir nurdur. Kalp sahibi o nur vasıtasıyla eşyayı idrak etmeye yetkili olur” buyurmuştur.

Hâris el-Muhâsibî'nin bu tarifini inkâr ederek: “Akıl sadece zarurî ilimleri elde etmekten ibarettir” diyen bir kimse insaflı hareket etmemiştir. Çünkü ilimlerden gafil ve uykuda olan kimselere de, kendilerinde fıtrî akıl mevcut olduğu için, akıllı denir. Hâlbuki böyle kimselerde ilim denilen bir şey yoktur.

Merkebin özel hareketleriyle ruhsuz cisimden ayrılması, ancak hayat diye bilinen ve canlılara mahsus bir fıtrat ile meydana gelmiştir. Bu şekilde hüküm vermek vacip olduğu gibi, insanın diğer canlılardan akıl denilen bir fıtrat sayesinde idrak olunan fikrî ilimlerle ayrıldığına hükmetmek de lâzımdır. Akıl, başka şeylerin şekil ve renklerini hikâye etmekle diğer cisimlerden ayrılan ayna ile aynanın sırrı gibidir. İşte böylece kendisini görmeye yetkili kılan birtakım sıfatlar ve şekillerle insanın gözü alnından ayrılır. Bu bakımdan akıl fıtratının ilimlere olan nispeti, tıpkı gözün görmeye olan nispeti gibidir. Kur'an'ın ve şeriatın ilimlerini keşfeden bu akıl fıtratının Kur'an'a nispeti, tıpkı güneş ışığının göze nispeti gibidir. İşte bu garize ve fıtratı anlamak gereklidir.

Aklın İkinci Anlamı

Küçük bir çocuğun muhali, muhal olarak, mümkünü de mümkün olarak bilmesi zaruri ilimlerdendir Meselâ «2» sayısının «1» sayısından fazla olduğunu, bir şahsın aynı zamanda iki ayrı yerde bulunmasının mümkün olmadığını bilmek gibi...

Kelamcılardan bir kısmı bu manayı kastederek aklı şöyle tarif etmiştir: “Akıl, zarurî, ilimlerden bir kısımdır. Muhallerin muhal ve mümkünlerin de mümkün olduğunu bilmek gibi...”

Bu tarif de, haddi zatında ve esasında doğru bir tariftir. Çünkü bu ilimler mevcuttur ve bu ilimlere akıl dernek de bariz ve açıktır. Fasit olan mana, ancak akıl fıtratını inkâr edip “Bu ilimlerden başka bir varlık yoktur” demektir.

Aklın Üçüncü Anlamı

Hâl ve durumların cereyanı ile elde edilen denemelerden alınan ilimlerdir. Çünkü denemelerden geçmiş ve çeşitli tecrübelerden ötürü olgunlaşmış bir kimseye örf ve âdette, akıllı denilir. Bu sıfattan mahrum bir kimse için de ahmak, gafil ve cahil denir. İşte bu da ilimlerin başka bir çeşididir ve bu nev'e akıl ismi verilir.

Aklın Dördüncü Anlamı

Akıl kuvveti öyle bir dereceye gelir ki, akıllı, emirlerin sonucunu bilip, geçici lezzetlere sürükleyici şehveti yok edip ortadan kaldırır. Bu bakımdan bu kuvvet hâsıl olup meydana geldiğinde sahibine, geçici şehvetle hükmetmediği, ancak işin neticesine bakıp ilerlediği veya gerilediği için akıllı denir. Bu kuvvet de, insanı diğer canlılardan ayırdeden özelliklerdendir.

Bu bakımdan, aklın birinci manası, esas, asıl ve kaynaktır. İkinci mana, sadece birinci mananın en yakın dalı, üçüncü mana ise, birinci ve ikinci manaların dalıdır. Çünkü deneylerden hâsıl olan ilimler, ancak fıtrî akıl ve zarurî ilimler vasıtasıyla elde edilir. Dördüncü mana ise en yüksek gaye ve en son meyvedir. O halde birinci ve ikinci mana tabiî olarak, üçüncü ve dördüncü mana da çalışma ile elde edilir. Hz. Ali (kv) bu hakikate işaret ederek şöyle buyurdu: “Aklı, iki olarak gördüm. Biri tabiî, öbürü ise kesbî akıldır. Tabiî akıl olmayınca, kesbî (çalışarak elde edilmiş) akıl yarar sağlamaz. Gözü kör olana güneşin yarar sağlamadığı gibi...”

Birincisi Allah'ın Resulü Hz. Muhammed'in şu mübarek sözünde kast olunan anlamdır:

“Allah, akıldan daha üstün ve şerefli bir mahlûk yaratmamıştır.”

Akim ikinci manası şu hadisle gösterilmiştir:

“İnsanlar salih amel ve doğruluk kapılarına başvurmakla (Allah'a) yaklaşmak istedikleri zaman sen de aklınla yaklaş.”

Aynı zamanda aklın son manası, Hz. Peygamber'in Ebu Derdâ'ya hitaben söylediği şu sözleriyle de açıklanmaktadır:

- Ey Ebu Derdâ! Aklını geliştir ki, rabbine yaklaşmakta çabuk olasın.

- Annem ve babam sana feda olsun ey Allah'ın Resulü! Benim için bu söylediğiniz nasıl mümkün olabilir?

“Allah'ın yasaklarından sakın, farzlarını eda et. Bunları yaptığın takdirde geçici dünyada şanın yücelir, şerefin artar. Gelecek ahirette de bu yaptıklarından ötürü rabbinin manevi yakınlığını ve salih kullarına ihsan buyuracağı izzet ve ikramı elde edersin.”

Said b. Müseyyeb'den şöyle rivayet ediliyor:

- Hz. Ömer, Ubeyy b. Ka'b ve Ebu Hüreyre (Allah hepsinden razı olsun) Hz. Peygamberin huzuruna gelip sordular:

- Ey Allah'ın Resulü! İnsanların en âlimi kimdir?

- Akıllı kimsedir.

- İnsanların en âbidi kimdir?

- Akıllı kimsedir.

Onlar; “Ey Allah'ın Resulü! Akıllı, mürüvvet sahibi, eli cömertliğe alışmış ve derecesi Allah nezdinde büyümüş bir kimse midir?” dedikleri zaman Allah'ın Rasûlü;

“Bunların hepsi ancak dünya hayatının geçici menfaatidir. Ahiret ise, rabbinin katında takva sahipleri içindir” (Zuhruf/35) ayetini okudu ve devamla şöyle buyurdu: “Akıllı bir kimse dünyada (dünyaperestlere) hasis ve zelil görünse de, aklı sayesinde takva sahibidir.”

 

(İhyau Ulumi'd-Din)

Advert

Paylaş:
Advert