36,4190
34,3311
2.839,66
Geçen haftaki yazımızda diğer canlılara verilen yetilerden
farklı olarak insana irade dediğimiz bir yetinin verildiğinden bahsettik. Evet,
insana irade verilmiştir. Fakat bu nimet beraberinde de bazı zorluklar
getirmiştir. Diğer canlıların çekmediği zorlukları çekmemize sebep oluyor bu
nimet. Diğer canlılar dünyaya geldikleri andan itibaren kendisine görevini
yerine getirmek için lazım olan bilgi ve yeteneğe sahip olarak dünyaya gelir.
Fakat insan ise dünyaya sıfır olarak gelir. Ve kendisine lazım olan bilgi ve
yetenekleri elde etmesi uzun zaman alır. Somutlaştıracak olursak bir arı
düşünün gözünü bu hayata açar açmaz bal üretmeye başlar. Fakat insanın ise
kendisine lazım olan bilgi ve yetenekleri kazanması yılları alır.
Bu ilmin, bilginin bir kısmı hayatın tabi akışı içinde
kazanılırken bir kısmı ise kazanılması için ciddi bir çaba gerektirir. Mesela
kişinin içinde bulunduğu toplumun dilini kendiliğinden öğrenir. Fakat bir
yabancı dil öğrenmesi için ciddi bir çaba harcaması lazım. Ya da kişi sıcağı,
soğuğu vb. kendiliğinden öğrenirken bir matematik ilmini ise ancak çaba sarf
ederek elde edebilir.
Evet, bilgi öğrenme yeteneğini irade ile ilişkilendirdik.
İradeyi de geçen yazımızda imtihanla ilişkilendirmiştik. Demek ki bilgi öğrenme
yeteneği bize aslında bu dünya hayatından ziyade ahret hayatını kazanmaya
yönelik kullanılmak üzere verilmiştir. Biz dünya hayatımızı idame etmemizi
sağlayacak ilimleri de öğrenmeliyiz fakat önceliğimiz bize uhrevi hayatı
kazandıracak ilimleri öğrenmektir.
Peki, nedir bu ilimler?
Bu ilimler çoktur; siyer, fıkıh, hadis, tefsir, akaid vb.
Peki, bu ilimlerdeki önceliğimiz nedir diye soracak olursak;
benim fikrimce önceliğimiz iman konusundaki ilimler olmalı. Zira ilimlerin şahı
iman ilmidir. Kişi önce rabbini hakkıyla tanımalı, zira Rabbimiz, “Ben bir
hazineydim. Tanınmak istedim. O yüzden insanı yarattım.” buyurmuştur bir kudsi
hadiste. Bu konudaki örneğimiz İmam Ali olmalıdır. “Zira ben Allah’ı gözümle
bile görsem imanımda bir değişiklik olmaz.” buyuruyor İmam Ali o derece yakini
bir imana sahip.
Bu gün maalesef Müslümanların gerek bireysel gerekse toplum
olarak içinde bulunduğu buhranın sebebi kanaatimce yakin bir imana sahip
olmamamızdır.
İmani konularda yazılmış en güzel kaynakta hiç şüphesiz
asrımızın reçetesi olan Risale i Nur’dur. Fikrimce Risale-i Nur herkesin
okuması, istifade etmesi gereken bir kaynak. Özellikle de insanların imanını
kurtarmayı kendine vazife bilmiş İslam davetçilerinin vazgeçilmezi olmalıdır.
Zira toplumun imanını dert edinen davetçilerin toplumun,
milletin imanı için ahretini bile feda etmeye hazır bir dava adamından, bir
davetçiden, bir üstaddan istifade etmemesi büyük bir kayıptır.
Vesselam