36,3838
34,3320
2.837,41
Dilimize yerleşmiş atasözlerinden biride “çok okuyan mı yoksa çok gezen mi bilir” mealindeki sözdür. Mesleğim gereği gezmek durumunda kaldığımdan bu söz sıklıkla karşıma çıkmıştır. Haliyle okuyan ve gezen arasında gezen ile ilgili tezlerimizi ortaya koymaya çalışıyoruz. Ancak bu sözde okuyan ve gezen ile ilgili karşılaştırma bana hep garip gelmişti. Bu vesile ile yaptığım küçük bir araştırmada bu atasözünün “çok yaşayanmı yoksa çok gezenmi bilir” şeklinde olduğunu,‘yaşayan’ yerine ustalıkla ‘okuyan’ kelimesini koymak suretiyle hayatımıza çarpıcı şekilde müdahale edildiğini görmüş oldum. Oysa okumanında,gezmeninde Allah’ın emri olduğu gerçeğini kavramayalım diye atasözününnasıl çarpıtıldığını görebilmekteyiz. Benim değineceğim husus buradaki gezme ve görme kavramı üzerine olacağından okuma kısmını eğitimcilerimize bırakarak konuma geçmek istiyorum.
Dilcilerin dediğine göre gezme ile özdeşleşmiş seyahat kelimesinin aslı “siyahat”tır. Fakat “siyahat” kelimesinin kullanımı seyahat şeklinde yaygınlık kazanmıştır. Seyahat eden kişiye Arapça’da seyyah denir ki bunun Batı dillerindeki karşılığı “touriste (turist)”dir. Bu itibarla İbni Batuta, Marco Polo ve rüyasında “şefaat ya Resulullah” yerine “seyahat ya Resulullah” diye dua isteyen Evliya Çelebi gibi isimler geçmişi bizlere yaşayarak aktarmış Seyyah Tarihçiler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Malumunuz Kuranı Kerimde okuma ile ilgili birçok ayet olduğu gibi “gezip ibret almazlar mı?” cümleleri ile başlayıp biten birçok ayet mevcuttur. Bu ayetlerin yanında; “De ki: yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir” (Ankebut-22) ayeti bize yeryüzünde gezmemizi ve dersler çıkarmamızı emrediyor.
Bu ayeti müfessirler:YaMuhammed, onlara de ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da yaratmaya"yaratıkların çokluklarına, şekillerinin farklılıklarına, dillerinin, renk ve tabiatlarının ayrı ayrı oluşuna rağmen "nasıl başladığına bir bakın!" Önceki nesillerin yaşadıkları yerlere, onların ülkelerine, geriye bıraktıkları eserlerine ve onları nasıl helak ettiğine bir bakın! Böylelikle yüce Allah'ın kudretinin kemalini bilmiş olacaksınız. Yine tefsirlerde, tarihi mekanlar insanlık tarihine ilişkin antik mekanlar demektir ki, Allah’ın ayetlerinden bir ayet olarak okunmalıdır,şeklinde tefsir etmektedirler.
Eski bir yerleşim yerinde gezerken hepimizin “vay be kimler geldi, kimler geçti buralardan acaba, demek ki bu dünya, bize de kalmayacak” diye tefekkür ettiğimiz olmuştur. Çok yaşayanmı, çok gezenmi bilir, atasözünüde doğru olarak anlamamıza vesile olacak bu tür seyahatlerde, tarihi kalıntıları koruyup kollayarak, gelecek kuşaklarında ders çıkarması adına yaşamalarının sağlanması gerekir.O yüzden Eski milletlere ait kalıntılarıtahrip etmenin, onları yok etmenin, Allah’ınayetlerinin delillerini yok etmek (Haşa Allah’ın delili bitmez) kabilinde görülmeli, tefekkürü yok edenlere karşı bilinçli birer seyyah olunmalıdır.
Nitekim, geçmişiM.Ö. 4000’li yıllara kadar dayanan Palu’nun 6000 yıllık bilinen tarihini gizemli bir şekilde içinde barındıran kalesinde ve diğer tarihi mekanlarda Allah’ın emri olduğu üzere gezerken, hem tarih bilincine sahip olabilmek adına iyi bir okuyucu ve araştırmacı özelliklerini, iyi bir seyyah-gezen rolü ile birleştirmek, hem de “yeryüzünde gezip dolaşın da,” diye başlayan ayetlerdeki tefekkür bilincine sahip olarak, bu dünyadan ve deebedi alemden payımızı almamız gerekir. Yoksa Allah muhafaza etsin, seyahatlerimiz birer sefahete(Zevk ve eğlenceye ve yasak şeylere düşkünlük. Akılsızlık edip lüzumsuz yere, sonunu düşünmeden masraf etmek) dönüşür.
Selametli ve bol seyahatli günler dileğiyle…
Not: En son bir buçuk yıl önce yazdığımız yazıdan sonra, tekrar eski günlerine dönen palununsesi sitesinde yazılarımızın devamını talep eden Hafız Murat Polat kardeşime teşekkür edip, bu yolda başarılar diler ve Allah yardımcısı olsun diyorum.