36,3931
34,3291
2.843,43
Kürdistan Referandumu sonrasında Türkiye'ye, Barzani ile Irak merkezi yönetimi arasında arabulucu olmasını tavsiye ettik. Kullandığı dilin, Kürtlerin genelini rahatsız ettiğine ve Barzani'yi daha çok ABD/israilin saflarına iteceğine, ABD'nin Suriye Kürdistan'ında olduğu gibi buraya da üsleri ile yerleşeceğine ve buralarda bayraklarını dalgalandıracağına dikkat çektik.
Kürt meselesinde en avantajlı konumda olan ülkenin Türkiye olduğunu ve bu meselede en sancılı olanın da Irak ve İran olduğunu yüksek ses ile haykırdık. Ama buna rağmen Irak ve İran son derece temkinli ve yumuşak bir dil kullandı ve siyasi bir süreç yürüttü. Türkiye ise bütün köprüleri yıktı ve her şeyi savaş ve düşmanlık üzerine bina etti. Kullandığı dil ile adeta bütün Kürtleri tahkir ve tahrik etti.
Sn. Erdoğan'ın Sn. Ruhani ile görüşme sonrası yaptığı ortak basın açıklamasında da bu açık bir şekilde görüldü. Erdoğan yaptığı hamasi değerlendirmeler ve devam ettiği tehditler ile Kürtleri gözden çıkarmaya devam ederken; Ruhani ise bütün karşıtlığına rağmen, yönetim ile Kürdistan halkını ayırdı ve halka yönelik ifadeleri ile her Kürdün kalbine dokundu.
Ne dedi Ruhani: “Irak Kürdistan halkı bizim iyi komşularımız ve kardeşlerimizdir. Onlara baskı uygulanmasını istemiyoruz fakat buradaki bazı insanlar yanlış kararlar aldılar...”
Maalesef Türkiye duygusal tepkiler veriyor, aklı devre dışı bırakıyor.
Hükümete aklın yolunu ve siyasetin yordamını göstermeye çalıştık. Fakat hükümet bizi dinlemedi. Tıpkı Suriye, FETÖ ve çözüm süreci meselelerinde dinlemediği gibi.
Hükümet ve müttefiki çevreler bizi ırkçılık ile itham ettiler. Ağız dolusu hakaretlere uğradık.
Tıpkı diğer meselelerde itham edilip, hakaretlere uğradığımız gibi.
Suriye'de yapmayın, etmeyin dedik. Yine bugünlerdeki gibi hamaset ile yaptılar, ettiler. Bizi de Esedci, İrancı ilan ettiler. Şimdi ise savaştan dolayı Suriye bölünmesin diye sahada en fazla çırpınan ülke, Türkiye oldu.
Suriye'nin yıkılacağı ve bölüneceği bir savaşta Truva Atı olarak yer al, şimdi de Suriye'nin bölünmemesi için en fazla koşturan sen ol!...
Çözüm sürecinde de hatalara ve aldanmalara dikkat çektik, uyanın dedik. Ancak, oyun bozanlıkla suçlandık.
FETÖ meselesi zaten malumunuz...
Şimdi aynı şeyi Irak Kürdistanı referandumu ile de yaşadık. Boğazına kadar Türkçülük ırkçılığının bataklığına saplanmış olanlar ve her taraflarından ırkçılık fışkıranlar, aklın yolunu ve siyasetin yordamını gösteren bizleri ırkçılıkla suçladılar/suçluyorlar.
Şimdi ne oldu?
Barzani, Irak ve İran anlaşıyor? Türkiye'ye kalan ise düşmanlık oldu?
Bu kafa ile Türkiye, ancak etrafta kendi kuyusunu kazmaya devam eder.
İnsanlık dışı bir zulüm
Vücudunun %95'i felçli Orhan Çalak, Diyarbakır D Tipi cezaevine ziyarete gidiyor. Cezaevine girerken tekerlekli sandalyesi kendisinden alınıyor. Diğer ziyaretçilerden yardım görse de göz okuması için tek kişilik kabine girmesi lazım ve açılan kapıdan otuz saniye içinde geçmesi gerekiyor. Kabinin demirlerine tırmanarak bin bir güçlükle gözlerini okutuyor ve zorlukla kapıdan geçiyor. Çıkarken de aynı uygulamadan tek başına geçiyor. Tabi bu zorlanmalarda üstüne yığıldığı bacakları ve kollarında kırıklar oluşuyor. Şu anda %95'i felçli bedeninin kırıkları alçılar içinde. Şahit olan gardiyanlardan bazılarını ağlatan bu zulüm, cezaevlerinin tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini gösteriyor.