36,4190
34,3311
2.839,66
Evet sizlere dedem Sofi Celil`in
hatıralarını anlatmaya devam edeceğim. Dedem Sofi Celil babasının kendilerini
Gökdere (Erdürek) Köyü Gal yaylasına bırakıyor. Çünkü Şehid Şeyh Said`in
Askerleri ve bölgenin tanınmış en büyük komutanı Kelexsi Köyünden olan Şeyh
Şerif Efendi Köye gelmiştir. Artık dine savaş açan, medreseleri kapatan,
camileri ahıra çeviren bir zihniyete karşı Hüseyin olma zamanıydı. Yani Sofi
Celil Dedemin Babasının adı Hüseyn idi isminin hakkını vermesinin zamanı
gelmişti.
Evet dedem anlatmaya devam
ediyor;
Her yokuşun bir inişi vardır. Tıpkı Gal
yaylasına çıkarken ki zahmetli yol, inerken rahmete dönüyordu. Babam o rahmet
yolunda seri adımlarla yayladan aşağı iniyor bir taraftan da düşünüyordu. Ucunda
belki ölümün olduğu bir yol vardı. Önünde dünya, mal, çocuk ve yardan vazgeçmek
vardı. hangi taraf ağır geliyordu dünya ve ahiret yurdu arasında, gel git yapıp
nefsiyle boğuşuyorken Sıbasèy
tepesinden esen serin rüzgarla ve kòl
tepesine varıp Şeyx Said neferlerinin sesleriyle kendime geldim. Şeyx Said
Efendi`nin kardeşiyle olan bir sözü
aklıma geldi.
-“Haydi bırâ (kardeş) gidelim
buralardan bizi rahat bırakmazlar. Bak malımız çocuklarımız var ve itibarımız
var bize kucak açan başka diyarlara gidelim. Yoksa malımız gider, namusumuz
ayaklar altınada çiğnenir, ailece bizi
katlederler.”
diyen kardeşine Şeyx Said Efendi elindeki
bastonu gösterip şu sözleri haykırmıştı;
-“Eğer ben ve bu bastonum yalnız da kalsak ben yine bu dine savaş açanlara
karşı çıkacağım. Ne ben Hz. Hüseyin'den daha değerliyim ne de benim ailem onun
ailesinden daha kıymetlidir. Eğer ben bu Allah düşmanlarına karşı çıkmazsam
zebaniler sarığımdan tutup beni cehenneme atarlar, siz o zaman bana yardım
edebilecek misiniz? Onlar bana demezler mi;
“Ey Said Allah o kadar mal mülk
verdi sana. Sen Allah için ne yaptın? Bunlar Allah'ın emirlerini ayaklar altına
almışlar. Evet ben Allah yolunda mücadeleye başladım ve korkanlar, cihat edemeyecekler, hastalar
gelmesinler. Bu yol korkakların yolu değildir!”
Sözü beni silkeledi heyecanla şevkle “Ya Hu Allah” deyip nefsi bir
kenara attım.
Ardüreke (Gökdere) vardım. Şeyx Şerif ve Askerleri köye gelmiş, köylüler
gelenleri bağrına basmıştı. Misafirperverliğini ortaya koyuyor neyi var neyi
yoksa Şeyhin askerlerine ikramda bulunuyorlardı.
Artık sefer zamanı idi. Babam bazı
köylülerimizle beraber Şeyh Şerif`in askerlerine katılıp, askerlerle beraber Palu`ya
doğru yolaldı. Bingöl`ün Genç İlçesi alınmış ve sıra Palu`ya gelmiştir.
Daha sonra Elaziz`e kadar gelmişlerdi.
Halkın çoğunlukla desteklediği bu kıyamda atlarla, yaya yoluyla, çarıklı ayaklarla, sabırla ve sebatla ilerlenmiş Elaziz`de alınmıştı.
Daha sonra herkesin Batının desteğini alan Devlet yeni silahlarla Kıyamı
bastırmak için dışarıdan ve kendini o zamanın Kemalist Rejimine satan bir kısım
aşiretlerde içerden Kıyamı bastırmak için saldırdılar. Yapılan bu ihanet
neticesinde kıyam bastırıldı. Bu hak ve halk harekatı engellendi. Geri çekilmeden
sonra herkes köylerine, yüksek yerlere çekildiler.
Bir baskın, büyük bir katliam ve zulümün ayak sesleri
yaklaşıyordu. Bende yaylada bir hüzün ve teselliyle babamı beklerken, artık
dayanamayıp köye indim. Köyde hep babamla geçirdiğim günleri hayal edip boynu
bükük beklerken bir gurubun köye doğru geldiğini haberini duyunca yerimden
fırlayıp evin önündeki boşluğa (kıley
xat) e geldim. Geçen her dakika heyecanım yükseliyordu. Nihayet köy
çeşmesinden (wır iniy dow), o
heybetli ve vakur duruşuyla babamı tanıdım. Babama doğru koşarak babama
sarıldım. Buram buram hasret kokuyordu. Beni kollarının arasına alıp bağrına
bağrına bastı.
Bitkin ve çok yorgun görünüyordu.
Eve varıp biraz dinlendikten sonra halk evimize akın etti. evimizde toplanan
kalabalık onun ve arkadaşlarının ağzından çıkacak cümleleri bekliyordu. Ne olup
bittiğin tam olarak bilmiyorlardı. Katliamların işlendiğini, namusların
kirletildiğini, malların talan edildiğini duymuşlardı. Bunun doğruluk
derecesini anlamak istiyorlardı. En önemlisi ne yapacaklardı. İşte gözler
babama kitlenmişti, babam üzgün ve ağır bir şekilde şunları söyledi;
-“Köyden uzaklaşmamız lazım
herkes yüksek yerlere çıksın. Şu ana kadar duyduklarınızın tamamı doğrudur. Devletle
işbirliği yapan Şeyh Said`i arkadan hançerleyen aşiretleri bile katlediyorlar. Gerisini
siz düşünün”
deyince bir korku ve endişe sardı Ardüreki . Daha babamla tam
hasret gidermeden tekrar yaylaya doğru yola koyulduk. Babamın o nur yüzünde bir dalgınlık bir
endişe hüzün okunuyordu, sürekli bana sarılıp sanki de hiç bir zaman
bir daha görmeyecekmiş gibi bakıyordu..
Kòl tepesine vardıktan sonra
arkasına dönüp böyle bir baktı köye doğru ve bana ve anneme ;
-“Bak evlat (buni
lacmı) bak hanım (buni cinek), Her
yolun bir sonu olduğu gibi hayatımızın da bir sonu vardır. Doğruluktan ve hak
yoldan sonu ölümde olsa asla ayrılmayın"
Sanki bir veda konuşmasıydı. Bizlere
sonradan olacakları haber veriyordu. Acıların eksilmediği bu topraklarda, daha
ne zulümler ne cürümler işlenecek ve tarihte isimleri geçmeyen nice kahramanlar
yok edilecekti.
Lacek lawo lace şâri
rââr huméy zehmeto zari
Eğer tı wazın sılumeti..
bia xu wir pirıkun xuyi