Bir yöneticinin yetki ve vazifesi doğruluktan ayrılmamaktadır. Bu da yüksek ahlak ve adaletten ayrılmamakla mümkündür. Selçuklu vezir Nizamülmülk devlet adamlarına söylemiştir: "Yolları önce toz, toprak, taş ve çamurdan değil zulüm ve korkudan temizle." Bu öğüt, bir idarecinin emin, güvenilir ve adil olmasının ne kadar önemli olduğunu gösterir.
Eski bir Pers hükümdarı olan Sasani hanedanının ilk Pers Kralı Ardaşir gençlere şu öğütte bulunmuştur: "Ey oğul! Bilesin ki yönetim ve adalet birbirinden ayrılmayan iki kardeştir. Biri olmayınca diğeri de olmaz. Devletin temeli yönetim, bekçisi ise adalettir. Temeli olmayan bir yapı çarçabuk yıkılabileceği gibi koruyucusu olmayan sahipsiz şeylerin akıbeti de kaybolup gitmektir."
Hadis-i Şeriflerde ise; "Kıyamet gününde Allah indinde insanların en kötüsü zalim ve merhametsiz devlet adamı, en iyisi ise söylediğinde doğru söyleyen, hüküm verdiğinde adaleti gözeten ve kendisinden merhamet umulduğu zaman merhamet eden kimsedir." demektedir.
Yusuf Has Hacib'de yöneticilerin sorumluluklarına dair şunları söyler; "Devlet yöneticileri (beyler) memleketi tanzim ve idare etmek, halkı düzene sokmak için atanmışlardır. Ey hükümdar! Sen bugün bir hekimsin, halkın ise sana muhtaç olmanın hastasıdır. Eğer ilaç vererek onları tedavi etmezsen, halk için bir hayat felaketi olursun. Daima doğrulukla hükmet zira devlet kanun ile ayakta durur. Gücün yettiği kadar kanunu tatbik et ve halkın hakkını vermeye çalış. Öyle bir kanun yap ki hangi memlekete ulaşırsa orası baştan başa taşlık ve kayalık dahi olsa bütünüyle düzene girsin. Unutma ki kanun su gibidir, su akarsa nimet yetişir. Eğer memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen kanunları doğru tatbik ederek halkı korumalısın. Ancak kanun ve adaletle ülke genişler, dünya düzene kavuşur."
Hz Yusuf'un Mısır hazinelerinin başında bulunduğu yıllarda karnını tam doyurmadığı , çoğunlukla arpa ekmeği yediği rivayet edilir. O'na; "Memleketin bütün zenginlikleri senin elinin altındayken neden aç kalıyorsun" dendiğinde, "Karnımı doyurup açları unutmaktan korkuyorum." cevabını vermiştir. İşte bu hassasiyet her yöneticide bulunması gereken bir mükellefiyettir. Yönetici ve idareci kendini kimseden üstün görmeden herkese eşit davranmalıdır. Zira sorumluluk ağır bir mesuliyettir.
Hz Ali'de tayin ettiği valileri
konusunda uyararak, "Bilesiniz ki alkışa ve yersiz övgüye musamaha etmek insanı büyüklenmeye sevk eder ve kibre yaklaştırır. Sakın insanların iyisiyle kötüsü sizin yanınızda bir olmasın." demiştir. Ayrıca değerli büyüklerin değerli öğütleri arasında şunlar da yer almıştır; "Şahsiyetsiz, onursuz, asaletsiz ve faziletsiz kişileri büyük işlere memur ettiğin zaman bilginleri, asilleri, liyakat sahiplerini ve faziletli kişileri kenara itip, onları işe yaramaz hâle getirmiş olursunuz." Evet bir ülke ve halkına yapılabilecek en büyük kötülük, toplumun mesleklerine karşı yeterli duyarlılığa sahip olmayan kişilerin idarenin başına getirilmesidir. Onun için Ehl-i sünnet düşüncesinde ehil kişiler arasından en vasıflısının seçilerek yönetimin ve idarenin başına getirilmesi toplumun üzerine vacip kılınmıştır. Yoksa "Kör körün arkasından giderse soluğu hendekte alırlar" diye bir söz vardır.