Memleketi Kalkındıralım Ama Sosyal Dokuyu Zedelemeden
İnsan anne karnından, dünyaya
oradan da ahiret alemine, seyaran eyleyen bir yolcudur. Bu yolculuğu esnasında
ne dünyasını harap etsin… dünyası için
ahiretini cehenneme çevirmesin. İnsan sürekli
dengeyi gözetmek zorundadır. Dünya geçici bir misafirhane, ahiret sonsuz bir
anayurttur. Bu dengeyi koruyanlar saadette ancak ulaşır.
“Ekonomik olarak kalkınalım, daha
fazla para kazanalım, turizmi canlandıralım, eğlence mekanları ile
memleketimizi cazibe merkezi haline getirelim” türü söylemler dünyamız ve
dünyalığımız için kulağa ve nefse güzel gelen şeyler olduğu, herkesin
malumudur. Evet bunların yapılması noktasında hem fikiriz. Ancak nefsi planda gelişirken maneviyata da zarar
verilmemesidir.
Memleketimizin ekonomisinin
kalkınmasında önemli kalemlerin başında; Turizm, eğlence, tarihi mekanlar, evliyaların
makberleri, doğa, göller, vb. sayılabilir. Bu başlıklar üzerinde ilimiz ve ilçelerinde
önemli çalışmalar vardır. Ama dikkat edilmesi gereken bir husus şudur ki;
dışarıdan insanları getirip para kazanalım diye memleketimizin sosyal dokusuna ve
dini değerlerine zarar vermek doğru değildir. Masa başında yapılan her çalışmalarının
maddi boyutu düşünülürken, manevi boyutu da hesaplanmalıdır. Maneviyattan
yoksun, sadece nefse hitap edici girişimler cepleri doldurabilir ama kalpleri karartır.
Kalpteki kararma merhamet, vicdan ve şefkat duygularını öldürür ve toplumu felakete götürür.
Konumun iyi anlaşılabilmesi için
Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç`in şu sözlerini hatırlamakta fayda vardır;
“Öyle
reformlar vardır ki içinden bir milletin bilgeliği ortaya çıkarken, diğer
taraftan ihanetlerin en büyüğünü barındıranlar da vardır. Yakın tarihimizde
Japonya ve Türkiye örnekleri bu hususta klasik durum arz ederler.
XIX.
asrın sonu ve XX. asrın başında bu iki ülke benzer ve kıyaslanabilir durum arz
ediyorlardı. İkisi de eski imparatorluk, kendine ait yapıları ve tarih içinde
kendi yerleri belli olan ülkelerdi. İkisi de gelişmişlik bakımından birbirine
yakın ve hem imtiyaz hem de yük olabilecek muhteşem tarihe sahip idiler. Tek
kelimeyle bu ikili gelecek için hemen hemen aynı fırsatlara sahipti.
Ondan
sonra iki ülkede de bilinen reformlar gerçekleşti. Başkasının değil, kendi
hayatını yaşamak için Japonya ilerlemeyi ve geleneği birleştirmeye çalıştı.
Türkiye ile alakalı olarak, onun modernistleri tam tersi bir yol seçmişlerdi.
Bugün Türkiye üçüncü sınıf bir ülke, Japonya ise dünya milletlerinin zirvesine
çıkmıştır.” (İslam Deklarasyonu: 25)