Palu`nun İleri Gelenleri Gülüşkür`e Katledilmeye Götürülüyor

Murat POLAT


Zamanın ceberrut zihniyeti kimi camileri ahıra çevirirken, kimi camileri de bir karakol gibi gözaltı merkezi olarak kullanıyordu. Saadettin Efendi ve yanında bulunan Niyazi Efendi gözaltı için Palu`nun Büyük Camisinde girerler. İçeri girdiklerinde kendileri ile beraber 28 kişinin gözaltına alındığını görürler.  Bunların içerisinde Şeyh Ali Septi Hazretlerinin torunu, Şeyh Hasan Efendi`nin en büyük oğlu Şeyh Ali Rıza Efendi yani halkın dili ile Küçük Efendide ordadır.

Şeyh Ali Rıza Efendi Küçük Efendi olarak bilinmektedir. Kendisine Küçük Efendi denilmesinin nedeni İlmi olarak kendini çok iyi yetiştirmiş, icazet almış ve babası Şeyh Hasan Efendi daha sağ iken Medresenin başına geçmiştir. Yani Şeyhlik postuna erkenden oturan bir şahsiyettir. Kendisi gözaltına alındığında Palu Müftülüğünü yürütmektedir. Müftülük yaptığına dair belge  halen daha mevcuttur.

Tam 28 kişi gözaltına alınır. Bu 28 kişinin ismini Şeyh Hüsamettin Septioğlu tespit etmesine rağmen, elimize isim listesi maalesef ulaşmamıştır. 15 günlük gözaltı süresinden sonra Harput`ta Arpacı Un Fabrikasının orada bulunan (Kilise iken Mahkemeye dönüştürülen ve şu an Rızaiye Mahallesinde bulunan) Mahkemede yargılanmak üzere Elazığ`a sevk edilecekleri söylenir.

Bundan sonra ki olayları katliamın tek tanığı  ve katliamdan kurtulan Sekrat Beyi, Paşa Bey`den dinleyelim;

“Sekrat`ta babamı gözaltına almaya geldiler. Ben itiraz ettim "beni de geleceğim" dedim. Sonra babamı götürmekten vazgeçtiler. Beni aldılar. Babamda bana bir kese altın yol harçlığı verdi. Beni Palu Büyük Camisine getirdiler. Bizler 15 gün sonra Elazığ`a doğru  Palu`dan atlarımıza binerek yola çıktık. Ne ile suçladığımızı bizlere hiç söylemediler. Kimse ellerimizi bağlamadı. Gayet normal bir yolculuk yaparcasına, Elazığ`a doğru yol aldık. Hatta askerlerin çoğu yaya olarak geliyorlardı. Bizler Yarımca civarına gelince;

“Madem biz atlıyız, askerler yaya o zaman buradan kaçalım. Bunların sağı solu belli olmaz. Bir daha memlekete geri dönmeyiz ” dedik. Küçük Efendi`den bu konuda destur istedik.

Kendi aramızda yaptığımız istişareden sonra son kararı vermesi için Küçük Efendi: “Saadettin`e sorun o ne derse öyle yapalım"dedi.

Bizler durumu Saadettin Efendi`ye  söyleyince  kabul etmedi. O kabul etmeyince bizlerde yol almaya devam ettik.

Bizlerde Gülüşkür Köyü yakınına akşam saatlerinde vardık. Nehirden ancak salla geçilebiliyordu. Ramazan ayı idi. Hepimiz oruçtuk.  Köyün yakınına varınca askerlerin başındaki komutan Gülüşkür Köyünde kalınacağını bizlere bildirdi.

Akşam namazına yakın karanlık olunca Komutan bizlere;

-“Sizleri 2 şer olarak köydeki  evlere misafir edeceğiz” dedi. İki kişinin ellerini birbirine bağlayarak götürmeye başladılar. Bu arada Küçük Efendi bana cebinden çıkardığı saatini verdi. Bana “Bu sende kalsın” dedi.

İlk olarak iki kişiyi alıp götürdüler. Biraz zaman geçmemişti ki bir el silah sesi duyuldu. Hepimiz irkildik. Ama etrafımızı komutanın emriyle çepeçevre kuşatan askerler namluları bize doğru uzatınca bir şey yapamadık. Yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu anladık. Sırayla iki kişi daha gitti ve bu şekilde devam etti. Sonra Küçük Efendi ile birini daha bağladılar ve götürdüler. Kısa bir süre sonra bir silah sesi daha duyuldu. Ama yapacak bir şey yoktu.

Sıra bana geldi. Beni ve Niyazi Beyi ellerimiz bağlayıp götürdüler. Biraz ilerleyince yerdeki cesetleri gördüm. Bir asker yerde idi. Diğer cesetler ayrı bir köşede idi. Sessizce bir katliam gerçekleşiyordu. Götürdüklerinin tamamını ses çıkmasın diye süngü ile katletmişlerdi. Sadece Küçük Efendi ve yerde yatan asker kurşunlanmıştı. Anlaşılan askere verilen emri asker dinlememiş ve vicdansız komutanı tarafından katledilmişti.Küçük Efendi ise babayiğitçe alnından vurulmuştu. Yani beni kahpece süngü ile arkadan vurmayın, babayiğitçe alnımdan vurun dercesine kurşunlanmıştı ve yerde uzanıyordu.

Ben ve Niyazi durumu fark eder etmez aniden sözleşerek karanlıktan faydalanarak Murat Nehrine doğru kaçtık.  Çalıların arasında ellerimizi çözdük. Askerler bizi aramaya başladı. Niyazi bey dayanamayarak nehre doğru hızla kaçmaya başladı. Ben yerimde kala kaldım. Onun kaçması ile asker Niyazi Bey`i fark etti ve arkadan ateş ederek Niyazi Bey`i vurdu. Beni aradı taradılar ve bir asker beni saklandığım yerde buldu. Silahı bana doğrulttu ben yavaşça cebimdeki kese altını çıkardım. Kendisine uzattım. Askerde altını görünce  elini uzatarak aldı ve beni görmemiş gibi davranarak geçti, gitti. Ben uzun süre bekledim. Daha sonra sürüne sürüne  Murat Nehrine vardım. Kendimi suya bıraktım. Biraz yüzünce kelekçilerle karşılaştım. Kelekçiler beni görünce almak istemediler. Çünkü kaçak olduğum her halimden belli idi. O zaman kaçağı yanına alıp barındırmak ölümle eşdeğer idi. Elimde onlara verecek bir şeyim yok diye düşünüyorken birden aklıma  Küçük Efendi`nin verdiği saati hatırladım. Hemen çok değerli olan saati aldım ve Kelekçiye  uzattım.Oda saati görünce beni keleğe aldı.  Küçük Efendi açıkça keramet göstermiş, nelerin olacağını bilmiş, katliamdan sadece benim kurtulacağımı anlamış ve saati bana vermişti. O saatten olmasa kelekçiler beni almasa ya boğulacaktım ya da askerler tarafından fark edilip öldürülecektim.

Uygun bir yerde beni bıraktı. Ben gizlene gizlene Kars`a kadar gittim. Orda bir köyün ağasının yanında hizmetçi olarak çalıştım. 5-6 ay orada kaldım. Memleketten aldığım bir haber dolayısıyla tekrar Palu`ya döndüm. Haber şuydu; Gözaltına alınıp katledilen 28 kişinin tamamı mahkemece suçsuz bulunmuş ve beraatlerine karar verilmişti.”

Yani katledilenlerin tamamı suçsuzdu. Suçsuz olduklarını bizzat katleden zihniyet tescillemişti. Kemalist rejim bir taraftan katlederken bir taraftan suçsuz olduklarını söylüyordu.

Katliamı gerçekleştiren askerler tam katliamı gerçekleştirdikleri bölgeye girişi 1 ay yasak kıldılar ve o bölgeye kimseyi sokmadılar. Amaçları Şehid Şeyh Said ve Üstad Bediüzzaman gibi mezar yerleri belli olmasın.  Mezar yerleri iyice belirsizleşince yani 1 ay sonra asker o bölgeden geri çekildi.  Maalesef aranmasına rağmen cesetlere ulaşılamadı.

Olaydan 40 yıl sonra Murat Nehri`nin yatağındaki kaymalardan dolayı bir ceset ortaya çıktı. Cesetteki kemikler tamamıyla ortay çıkıyor. Bu ceset uzun bir insana aittir. Saadettin Efendi`nin boyu çok uzundu. Herkes ona benzetiyor. Ama emin değiller. Saadettin Efendi 41 yaşında şehit edilmiştir. Şehit edilmeden önce diş çektirmiş ve bir dişi eksiktir. Eşi Naciye Hanıma soruyorlar cesette bir diş eksik. Eşi yeni bir diş çektirdiğini söylüyor. Artık naaşın Saadettin Efendi`ye ait olduğu anlaşılıyor. Naaşını alıp Şeyh Mahmut Samini Hazretlerinin yanında defnediyorlar. Her zaman ziyaretine gittiğimiz Şeyh Mahmut Samini Hazretlerinin yanındaki Kabirde yatan kişinin meselesi budur.

Rabbim bizleri iyilerin şefaatine nail eylesin…

Selam ve Dua ile

Yazının 1. Bölümü

http://palununsesi.com/kose-yazisi/212/palunun-ileri-gelenlerinin-guluskurde-katledilme-hadisesi.html

Not: Biliyorum 2. Bölümü yayınlamam biraz uzadı. Hakkınızı helal edin.

Paylaş: