BİR YİĞİT ADAMIN İBRETLİK HİKAYESİ (SOFİ CELİL .1)

Musa ÖZDEMİR


Bismillah

Rahmetli Dedem Sofi Celil bizleri uzun kış gecelerinde alır karşısına ve özellikle Şeyh Said kıyamına katılan babası, Dedem Hüseyin`in hatıralarını, şehit edilişini bizlere anlatırdı.

İlk önce sobanın yanına oturdu, tabakasını güzelce salladıktan sonra kapağını açtı kalınca bir sigara sarmaladıktan sonra sigarasını yaktı. Ağzına gelen tütün kıymıklarını temizledikten sonra uzaklara daldı. O bakışta hüzün, özlem ve acı olduğunu çok rahatlıkla okuyabiliyordum. Başladı anlatmaya.

Şehit Şeyh Said Kıyamında, 6 yaşlarındaydım. Şeyhin askerleri köye girerken babam  elimden tutmuştu damlara çıkıp köyün karşısından wır rü (murat nehri) yanından gelen büyük bir kalabalığı seyrediyorduk. Anlamıyordum ne oluyor bir ses bir uğultu bir şeylerin olduğu kesindi. Tekbir sesleri Allah-u Ekber nidaları, Murat nehrinin yankısıyla kulağa bir başka hoş geliyordu. Anlamaya çalışıyordum durumu, anaların sevinçleri her yere aksetmişti.  O gün Erdürek birbaşka güzeldi.

Tabi ben küçük olduğum için korku endişe ve heyecanla babama sarılmıştım. Hüseyin babamın, geniş omuzları güçlü bilekleri ve heybetli bir duruşu vardı. O güçlü içten bakışını hiç unutmadım, her dem gözlerimin önünde...  

Hasretle ve derin bir iç çekerek sarıldı bana ve sonra kararlı bir şekilde elimden tutarak; “hadi yavrum gidelim, yaylaya doğru (Gàl yaylası) bir müddet orda kalacaksınız buralar karışık.”

Şaşkınlıkla olan bitenlere bakarken, babam beni ve annemi alıp yola koyulduk. Gâl yaylasına doğru. Yolu uzun zahmetlidir yaylanın ama bir o kadarda güzel, müthiş doğal bir manzaraya sahiptir. Soğuk suyuyla bilinen Dızîk çeşmesine varıp bir su molasından sonra, yola devam ettik. Babamla yola devam etmek ayrı bir güven veriyordu.

“búni lacmı (bak oğlum) hayat fanidir. Her canlı mutlak ölümle yüzleşecek ve yaptıklarından hesaba çekilecektir.” Yol boyu güzel tavsiyelerde bulunuyordu.

Ama içimde bir burukluk vardı sanki babamla son yolculuğum gibi geliyordu bana veya öyle his ediyordum.  Neyse ki vardık yaylaya. Babam ben köye döneceğim demesiyle, içimdeki burukluk daha da arttı. “Gitme babam” dememde neticeyi değiştirmedi. “Tekrar geleceğim” oğlum demesiyle birlikte derin bir iç çekerek bana sımsıkı sarıldı.  Sankide son sarılışıydı. Göz yaşlarım akmaya başladı. “Hadi oğlum erkekler ağlamaz tı lac hüseyne (sen hüseynin oğlusun)” tesellisiyle, yavas yavaş gözlerden kayboldu, o dağ gibi Hüseyin babam.

Sanki boşlukta yürüyor, sanki babasız yürüyorum bir şeyleri kaybetmiş gibiydim. Aradan günler geçti bir haber yoktu babamdan.

DEVAM EDECEK…. 

Paylaş: