PKK ve avanelerinin değişmeyen yüzü: İslam düşmanlığı

​Kurulduğu günden bu yana İslam'a ve Müslümanlara yönelik düşmanlığından geri durmayan PKK ve avaneleri, iç ve dış mihraklardan aldıkları kirli senaryoları, Kürdlerin mazlum coğrafyasında sergiledi ve sergilemeye devam ediyor.

PKK ve avanelerinin değişmeyen yüzü: İslam düşmanlığı

Advert

Son günlerin en önemli gündem maddesi hiç şüphesiz HDP'li belediyelerin İslam'ın kutsallarına yönelik düşmanlığı oldu. Önce inşaat halindeki camileri yıkmak için plan yaptılar, sonra Diyarbakır fatihi İslam komutanı İyaz Bin Ğanem'i hedef aldılar. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin bu adımları PKK/HDP'nin geçmiş yıllardaki İslam'ın kutsallarına yönelik saldırılarını tekrar gündeme getirdi.  Kürdistan coğrafyası, Müslüman Kürd halkı tarih boyunca İslam düşmanlarının saldırılarına tanıklık etti… Kimi zaman vahşice saldırıp katlettiler kimi zaman darağaçlarına çıkardılar kimi zaman da köyleri ateşe verip çoluk çocuk demeden katlettiler. Müslüman Kürdler cumhuriyetin ilk yıllarında rejimin kurucu kadroları tarafından, özellikle de "milli şef" diye isimlendirilen İsmet İnönü zamanında büyük zulümler yaşadı. Nice katliamlar işlendi. Dersim katliamı bunların başlıca örnekleri arasında öne çıktı. Şeyh Said ve 46 arkadaşı darağaçlarına çıkarılarak şehid edildi. Koçgiri'de, Ağrı'da Zilan deresinde yaşanan zulümler hâlâ unutulmadı. Camiler ahırlara çevrildi. Kur'an okunması, öğretilmesi yasaklandı. Medreselerin kapısına kilit vuruldu. Kur'an dersi verdiği için insanlar kurşuna dizildi, süngülendi. Bunlar cumhuriyetin ilk yıllarında yaşananlardı… Kürd halkının İslami kimliğini örselemek, onu imanî ve ahlaki olarak ifsad etmek için çok çaba sarf edildi. Fakat tüm ifsad hareketlerine karşı Müslüman Kürd halkı bir direnç gösterdi ve İslami duyarlılığını ve kimliğini muhafaza etti. Küresel emperyal güçler ve onların yerli kuklaları hedeflerine ulaşmayınca zamanla farklı yöntemler geliştirdi. Bir yönüyle kendilerinin neden olduğu Kürd halkının mazlumiyeti üzerinden yeni bir oyun sahnelenmeye başlandı. Bunun adı "Kürdler için özgürlük hareketi"ydi.  Özgürlük hareketi diye Müslüman Kürd halkının önüne PKK isminde yeni bir rol model koymuşlardı. Mazlumiyetten güç devşirmeye ve elde ettikleri bu güç ile Kürd halkını öz benliğinden, İslami değerlerinden koparmaya çalışan bu örgüt, 40 yıl içerisinde azımsanmayacak tahribata neden oldu. Bir anlamıyla cumhuriyetin ilk kadrolarının ulaşamadığı hedeflere, farklı bir yöntem kullanılarak ulaşıldı. Gerek PKK gerekse onun uzantıları 40 yıl içerisinde önce Kürd halkını dönüştürmeye çalıştı ardından da o halkın değerlerini direk ve dolaylı yollarla hedef aldı. Cumhuriyet döneminde yaşanan zulümlerin, baskı politikalarının farklı bir versiyonu PKK tarafından bölgede uygulanmaya başlandı. Bu süreç içerisinde unutulmaz acılar yaşandı… 1984'te saldırılarına başlayan PKK, öyle bir baskı politikası uyguluyordu ki kendinden olmayanları ajan, işbirlikçi, hain diye yaftalayarak ötekileştiriyor ve ardından hedefine aldıklarını, çoluk çocuğuna kadar acımadan katlediyordu. Pınarcık katliamı, Çiftekavak mezrası katliamı, Çobandere mezrası katliamı, Milan mezrası katliamı, Behmenin mezrası katliamı, Haraberk katliamı, Peçenek katliamı bunlardan sadece bazıları…  Pınarcık'ta 16'sı çocuk, 6'sı kadın 30 kişiyi, Çiftekavak'ta 2'si hamile 5'i kadın, 4'ü çocuk 11 kişiyi, 18 Ağustos 1987'de Eruh'a bağlı Milan mezrasında Aralarında 3 ve 6 günlük bebeklerin de bulunduğu 25 köylü katledilmişti. Evet ya onlara biat edecektiniz ya da ölecektiniz!   Bir taraftan böylesi katliamlara imza atan PKK, öte taraftan halkı İslami değerlerinden koparmak için de faaliyetlerde bulunuyordu. PKK ve uzantıları bu süreçte de silah kullanmaktan geri durmadı. İslami değerlere olan savaş, bu kimliği taşıyanlara karşı yapılıyordu. Yıllar 1992 yılının 26 Haziran'ını gösterdiğinde Diyarbakır'ın Silvan (Farqîn) ilçesine bağlı Yolaç, bilinen ismiyle Susa köyünden acı haber gelmişti. Bir yatsı vakti köyü basan PKK, camide namaz kılanları dışarı çıkarmış ve kurşuna dizmişti. Bu menfur saldırıda 10 Müslüman şehid olmuştu. PKK bir kez daha Müslüman Kürd halkının yüreğine ateş düşürmüştü. Susa köyü, İslami kimliğinden dolayı PKK'nin hedefi olmuştu. Örgütün hedefi olan sadece Susa mıydı, hayır! Bu mazlum coğrafyada yaşanan bir diğer katliam da Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyünde gerçekleşmişti. Başbağlar da İslami kimliğinden dolayı hedef alınmıştı. PKK çizgisine gelmeyen Müslüman halk, topluca namluların hedefi oluyordu.   PKK, sadece silahlı yapılanmasıyla değil başta uzantısı olan siyasi parti, dernekler ve basın organlarıyla da İslami değerlere karşı savaşıyordu. Bu bağlamda, 2006 yılında İslam âleminde infiale neden olan Danimarkalı bir ucubenin Peygamberimiz Hazreti Muhammed (sallallahualeyhivesellem)'e hakaret içerikli karikatürü, 14 Ekim 2015 günü DBP'li Yenişehir Belediyesi tarafından kentteki billboardlara asılmıştı. Hayâsız karikatürleri fark eden Diyarbakır halkı, şehrin farklı noktalarındaki bu afişleri büyük bir kızgınlıkla yerlerinden sökerken, DBP'li Belediyeye de büyük tepki göstermişti. PKK'nin yayın organı "Özgür Gündem Gazetesi" 9 Mart 2016 yılındaki sayısında Peygamberimizin kadınlarla ilgili "Cennet annelerin ayakları altındadır" hadis-i şerifine atıfta bulunularak hakaret içerikli bir karikatür yayınlamış ve bu karikatür de halk tarafından büyük tepki ile karşılanmıştı. O dönemki adıyla DTP’li Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, merkez Kayapınar ilçesinde, 2006 yılında yapılması planlanan Ebu Zer Gıffari Camisi için ruhsat vermemiş ve halk 2009 yılına kadar cami inşaatında kurdukları çadırda namazlarını kılmıştı. Aynı belediye 2013 yılında ise yeni yol güzergahını Demet Evler Cami'sini içine alacak şekilde projelendirmiş ve bu gerekçe edilerek söz konusu camiyi yıkma kararı almıştı. PKK ve uzantılarının İslam'a ve onun kutsallarına yönelik menfi girişimleri elbette bunlarla sınırlı değildi. Müslüman Kürd halkının tesettürü olan çarşafa yönelik projeler de uygulamaya konuyordu. Çarşaflı kadınlar hedef alınarak, tesettür öcüleştiriliyor, toplumun bilinçaltında ötekileştiriliyordu. Bu algı operasyonu da kimi dernekler eliyle yapılıyordu. Hem de Seydayê Melayê Cezerî'nin toprakları olan Cizre'de oluyordu bunlar.    Hedefte, Müslüman Kürd toplumunun içerisinde İslami olan her şeyi tasfiye etmek vardı. Kürd halkının, PKK'nin ideolojik zemininde dönüştürülmesi için her şey yapılıyordu. Kültürü ve geleneklerine sıkı sıkıya bağlı Kürd halkının kızlarını dağa çıkarmak bir yana namus mefhumunu yok etmek içinde çokça senaryolar oynandı. 2015'yılında dönemin HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın Taksim'i Kâbe ile kıyaslamasının ardından bir skandal da Van'ın İpekyolu ilçesinde yaşanmıştı. İpekyolu Belediyesi Kadın Kurulu tarafından Cumhuriyet Caddesi'nde bulunan Sanat Parkı'na, Hazreti Muhammed karşıtlığını içeren bir pankart asıldı. Peygamberimizin, "Kadınlar size Allah'ın emanetidir" hadisi hedef alınarak parkın yol tarafına asılan ve üzerinde "Em ne emanetin, em jinin" yani "Biz kimsenin emaneti değiliz, biz kadınız" yazısının olduğu pankart çokça tepki toplamıştı. Tabi kadın üzerinden yapılmak istenen dönüşüm hareketi bununla sınırlı değildi. Namus kavramı da toplum içerisinden tasfiye edilmeye çalışılıyordu. Yine Van İskele Caddesine asılan "Toplumsal Kâbus Namus", "Em jin in, ne namusa tu kesi ne" yani "Biz kadınız, kimsenin namusu değiliz" gibi afişler de büyük tepki toplamıştı. HDP'li belediyelerin özellikle eşcinselliği yaygınlaştıracak projelerde aktif rol alması da bu süreçte dikkatlerden kaçmıyordu. LGBTİ gibi sapkın oluşumlar belediyelerin açtığı zeminlerde faaliyet göstermeye başladı. HDP bu anlamda işi o kadar ilerletmişti ki, Eskişehir'de Barış Sulu isminde bir eşcinseli dahi milletvekili adayı göstermişti. Müslüman Kürdlerin oylarıyla bir eşcinsel parlamentoya sokulmak isteniyordu… Tarihler 6-7 Ekim 2014'ü gösterdiğinde ise sadece Kürdistan coğrafyasının değil bütün bir dünyanın unutamayacağı bir vahşet yaşanmıştı. İslami kimliklerinden dolayı sivil toplum kuruluşları PKK/HDP'liler tarafından hedef alınmıştı. Kurban Bayramı'nda ihtiyaç sahiplerine et dağıtan genç çocuklar hedef alınmıştı. Yasin Börü ve arkadaşları barbarca katledilmişti. Kur'an kurslar, STK binaları yakılıp yıkılmıştı. Bu olay büyük bir infiale neden olmuştu.    PKK, 2015 yılında başlayan çukur olaylarında yine camilere büyük zarar vermişti. Bu süreçte Diyarbakır başta olmak üzere Silvan, Şırnak, Cizre, Silopi, Nusaybin, Derik gibi bazı il ve ilçe merkezlerinde sokaklarda kazılan çukurlarla bir yandan masum halk rehin alınırken diğer yandan camiler işgal edilmişti. PKK tarafından çatışmaların merkezi haline getirilen birçok tarihi cami tahrip edilerek kullanılamaz hale getirildi. Bu camilerden en dikkat çekenleri ise Diyarbakır’da bulunan tarihi Dört Ayaklı Minare ile Kurşunlu cami oldu. Çatışmalarda hürmeti çiğnenerek sığınak haline getirilen tarihi Kurşunlu Camii’nde Kur’an sahifeleri yırtılıp ortalığa saçılırken, mihrap ve minber tahrip edilmiş, infilak ettirilen patlayıcılar nedeniyle cami kullanılmaz hale getirilmişti. Dün yakıp yıkıp da bugün yakıp yıkamayanlar, farklı yöntemlere İslami değerlere yönelik savaşlarını sürdürüyor. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Meclisinin almış olduğu kararlar bunun son örnekleri oldu. HDP'li meclis üyelerinin imzalarıyla alınan 21 Haziran 2019 tarihli 180 nolu kararda cami inşaatlarının sürdüğü Kayapınar'da imar değişikliğine gidilerek bu bölgeler sadece park alanı olacak şekilde dönüştürüldü. Bu olayın ortaya çıkmasından sonra halk büyük tepki gösterdi. Ama arkasından benzer bir adımın daha atıldığı ortaya çıktı. O da İslam ordularının komutanı büyük sahabeden Diyarbakır fatihi İyaz bin Ğanem'in isminin verildiği caddeye bir PKK hükümlüsünün isminin verilmesi oldu. Tüm bu yaşananlar, PKK ve uzantılarının hangi hedefler uğrunda çabaladığına işaret ediyor. Müslüman Kürd halkının değerlerine yönelik farklı yöntemlerle saldırılar düzenleyen PKK ve uzantıları, halkın tepkisine rağmen ısrarla İslami değerlere yönelik menfi adımlar atmaya devam ediyor. (İLKHA) 

Advert

Paylaş: