36,7272
35,1895
2.968,28
Bir müddettir bu köşeden sizlere yazamıyordum.
Malumunuz olduğu üzere Yargıtay, hakkımızdaki cezaları
onadı. Bunun üzerine bir şeyler yazmak istedim. Ceza aldığımız dosyadan
başlayayım.
Dosyayı oluşturan emniyet-savcı ayağının ve hakkımızda
ceza veren yerel mahkemenin tüm üyelerinin sonradan FETÖ'den ihraç edildiği ve
cezalandırıldığı, bazılarının da yurt dışına çıktığı tescillenmiş bir gerçek.
Bu gerçeği bir kenara bırakarak dosyanın içeriğinden bahsetmek istiyorum.
Yüzlerce sayfadan oluşan dosyanın bütün içeriği; yasal dernek,
gazete faaliyetleri ve ticari faaliyetler ile bunlara dair telefon
görüşmelerinden oluşuyor. Bunlardan bir şey çıkmayacağını bildikleri için,
dosyayı iki uyduruk gerekçe üzerine temellendirdiler.
Birincisi; tahliye edilen Hizbullah lideri Edip Gümüş ve
arkadaşlarının yurt dışına çıkışını organize etmekle ilgili suçlama.
Bunu nasıl yapmışız; iddianamenin iki yerinde savcının bize
yönelttiği suçlama, “28 Ocak 2011 tarihinde zanlıların (yani bizim) mail
adreslerine yurt dışından gelen bir talimat doğrultusunda zanlıların (yani
bizim), bu şahısların yurt dışına kaçışlarını organize ettikleri
anlaşılmıştır...” İlginçtir, talimat mesajının geldiği günde (yani 28 Ocak 2011'de)
sabah saat 06.00'da biz, evlerimize yapılan operasyonla gözaltına alınmışız ve
sonrasında Edirne F Tipi Cezaevinde dokuz ay kaldık.
Çıkarıldığımız ilk mahkemede; gözaltında ve cezaevinde olduğumuz
bu süre içinde bu işi nasıl yaptığımızı savcıya ve mahkeme heyetine sorduk.
Önlerine düşen başları ile bu garabete ve saçmalığa bir cevap vermediler, bir
cevap verme gereği de hissetmediler. Mail hesaplarımıza gönderilen uyduruk
mesajın gönderiliş tarihinin tutmadığını hesaba katmadılar veya ne de olsa
“savcı bizim, hakim bizim, devlet biziz” rahatlığı ile hareket ettiler. Bütün
ısrarlarımıza rağmen mailin nereden gönderildiği ile ilgili de bir tahkikat
yapılmadı. Buna gerek de duyulmadı.
İkincisi ise; (sözde) Erzurumlu Emrah Yaman adında ne idüğü
belirsiz ve kim olduğunu bilmediğimiz bir şahsın bilgisayarında çıkan,
“Hizbullah mesul” başlığı altında isimlerimizin geçtiğine dair suçlama.
(Dikkatinizi çekerim; herkesin isminin kolayca yazılıp, çıkarılabileceği bir
bilgisayar içeriği... Hukukta suç delili olarak kabul edilmiyor.)
Dosya bundan ibaret. Bu suçlamalar ile ilk önce örgüt
yöneticiliğinden 12,5 yıl ceza aldık. Yargıtay, Ocak 2015'te lütfetti cezamızı
bozdu, sonrasında ise hakkımızda örgüt üyeliğinden verilen cezayı onayladı.
Burada da bir çarpıklık var; Yargıtay madem uyduruk suçlamaları
doğru kabul ediyor, ki cezaları onaması bu anlama geliyor, öyle ise “Hizbullah
mesul” gereği bizlere yöneticilikten verilen cezaları onaması gerekiyordu.
Yöneticilikten değil de örgüt üyeliğinden verilen cezayı onaylaması, “Hizbullah
mesul” suçlamasına inanmadığını gösteriyor. Delillerine inanmadığı bir dosyayı
nasıl onadığının cevabını Yargıtay'dan alabilen varsa alsın.
Dosyamızı uyduruk deliller üzerine, o dönem hükümetin müttefiki
olan FETÖ oluşturmuş olsa da, sonradan dosyayı ele alıp ceza veren ve bugün
dosyamızı onaylayan yargı mensuplarının FETÖ'cü olmadıkları aşikar. Bunlar ya
hükümetin adamları ya da hükümetin yeni müttefikleri olan milliyetçi veya
ulusalcı Kemalistlerdir. Milliyetçi ve ulusalcı Kemalistlerin emniyette, orduda
ve yargıda FETÖ'den boşalan yerlere yerleştiği de malum. Bunun, eski derin
devletin ve yeni bir darbenin döşenen kilometre taşları olduğunu anlatmaya
çalıştık, ama nafile! Tıpkı FETÖ tehlikesini anlatamadığımız gibi.
Ceza aldığımız dosyayı kimler oluşturdu ve kimler onaylamış
olursa olsun, sorumlu hükümettir. Bir partinin üst düzey yöneticilerine
yaşatılan bu adaletsizliği, hükümet isteseydi çok kolay önleyebilirdi ve bu
zulme engel olabilirdi.
Bundan sonra ne olacak? Onu da yarına bırakayım.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.