Hassas Yürekli Onlar

Elif YÜKSEK / Doğruhaber

Hassas Yürekli Onlar

Advert

Anne, okulun dağılma saatinin geldiğini fark etti. O sırada yağmur da yağacak gibiydi. Sekiz yaşındaki kızını almak için arabasını okula doğru sürdü. Okulun sokağına döndüğünde kendisini gören kızı, kaldırımdan arabaya doğru koşmaya başladı. O sırada bir şimşek çaktı ve küçük kız durup yüzünü gökyüzüne çevirdi, gülümsedi, sonra annesinin arabasına koşmaya devam etti. Başka bir şimşek çaktı ve küçük kız yine durdu, gökyüzüne doğru baktı, gülümsedi ve koşmaya devam etti. Böylece, aynı hareketleri birkaç defa yaptıktan sonra, nihayet annesinin arabasının park ettiği yere ulaştı.

Kızının tuhaf davranışlarından bir şey anlamayan anne sordu:

“Kızım, niçin sürekli olarak durdun ve gökyüzüne bakıp gülümsedin?”

 “Öyle yapmam gerekiyordu anneciğim! Çünkü melekler fotoğrafımı çekiyorlardı.”

***

Hayata, olaylara bazen onların gözüyle bakabilmek gerek! O tertemiz (İslam) fıtrat üzere yaratılan ve ellerimize emaneten tevdi edilen yavrularımızın gözüyle bakmayı öğrendiğimiz zaman, inanın her şey çok daha güzel ve çok daha kolay olacak…

En başta çocuğumuzu İslami bir terbiye ile büyütme hususunda işimiz hayli kolaylaşacak, inşallah. Zira bazen cevap verememekten yakındığımız sorularının izahı, onları iyi anlayabilmemizde saklı. Yani ebeveynler olarak çocuğumuzun dünyasına ne derece girebilirsek ve ne kadar sağlıklı bir iletişim ağımız olursa; zorluğuyla yakındığımız meselelerin üstesinden o kadar kolay ve etkili bir şekilde gelebileceğiz…

Evet, bizim için anlamsız gelen şeyler, çocuğumuz için anlam ifade edebilir. Hatta onun indinde çok önemli bile olabilir. Bu nedenle yaptığı şeyleri anlamlandırırken ondan yardım almaktan çekinmeyelim. Onun duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışmamız hem bizim işimizi kolaylaştıracak hem de kendisinin bizim indimizde değerli olduğu intibaını güçlendirecektir. Daha da mühimi bozulan, pörsüyen duygulara haiz şu meşum zaman diliminde; minik yavrularımızın tertemiz dimağlarından yansıyacak o pak akislere inanın ziyadesiyle muhtacız…

Hatırlayacağınız üzere; bir gün Peygamber Efendimiz minberde hutbe okurken Hasan ve Hüseyin'in düşe kalka mescide girdiklerini görür. Konuşmasını yarıda keserek aşağı iner, onları tutar, bağrına basar.

“Cenab-ı Hak, 'Mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan vesilesidir' buyururken ne kadar doğru söylemiştir. Onları görünce dayanamadım” dedikten sonra konuşmasına devam eder.

Hz. Enes de aynı olayla ilgili, kendi gördüklerini şöyle dile getiriyor:

“Peygamber Efendimizi hutbe okurken gördüm, Hasan dizinin üstündeydi. Ne söyleyecekse halka söylüyor, sonra eğilip çocuğu öpüyor ve 'Ben bunu seviyorum' diyordu.”

Allah daha iyi bilir ya, Resulullah Efendimizin bu tarz yaklaşımlarının bir nedeni de çocukların dünyasında tattığı huzur ve safiyetti belki de. Ne kadar da muhtacız o tertemiz duygularını tatmaya! O berrak gözlüğü takmaya. Sizce de öyle değil mi?

Öylece yüzümüze bakan yavrumuzun mahmur gözleriyle, yüreğimizin derinliklerine nüfuz ettirdiği o duyguyu tarife hangimizin gücü yeter sahi? Uykudaki masum halleri ‘melekler gibi uyuyor' dedirtmiyor mu her seferinde! O safiyetleri esasen bizim ‘yaramazlık' olarak addettiğimiz hallerinde de saklı. Ancak doğru bakmadığımız için görmüyor; doğru açıdan yaklaşmadığımız için de okuyamıyoruz…

Onlar, Allah'ın kevnî birer ayetleri! Yavrularımız, başlı başına bizi Allah'a götürecek vasıtalar aslında… Ancak ne acıdır ki; yanlış ve salt nefsi bir takım uygulamalar neticesinde, onlarla Allah (CC) arasına kalın perdeler, geçilmesi zor setler çekiliyor ebeveynler tarafından. Bilerek ve ya bilmeyerek… Gâh bilinçsizce, gâh inadına…

Rabbimizin ilk buyruğu olan ‘oku' emrine, bir de bu açıdan yaklaşmakta fayda var. Bilhassa da doğumundan itibaren hemen her hallerine şahit olan anneler olarak…

“İletişim aynı dili konuşmak değil, aynı duyguları paylaşmaktır” der Mevlana Celaleddin-i Rumi.

Advert

Paylaş:
Advert