kaa

Ailenin çöküşünü seyredemeyiz!

Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan bugün, 'Ailenin çöküşünü seyredemeyiz!' başlıklı bir yazı kaleme aldı. İşte o yazı...

Aile çöküyor... Boşanmalar ürpertici boyutlara ulaştı!

Boşanma olgusunun en ürpertici yanı, yaklaşık son on yıldan bu yana özellikle İslâmî / muhafazakâr ailelerde boşanma oranlarında büyük patlama yaşanıyor olması!

Dünyada ailenin en güçlü olduğu bir toplumda böyle bir yıkımın yaşanıyor olması, alarm zillerinin çalıyor olması için kâfî değil mi?

Türkiye, İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen, ailenin adım adım altını oyma projesi olan lanet olası anlaşmadan derhal çıkmalıdır!

Toplumsal cinsiyet eşitliği gibi ilk başta cazip gelen ama sapkın ilişki biçimlerinin meşru görülmesine kadar yığınla çarpık ilişki biçimini meşrûlaştıran sinsi projelere derhal son verilmelidir!

Bu ülkenin çocukları, her tür şiddete, tecavüze, cinayete karşı duyarlı olmayı, cinsiyet fikrini yok eden insanlık düşmanı bu tür iğrenç projelerden öğrenecek değiller herhalde, değil mi?

SEKÜLERLEŞME SÜRECİ: AİLENİN ALTINI OYAN DİNAMİT!

Meseleye, en kökünden, teorik temellerinden, sekülerleşme süreci’nden bakmakta yarar var...

Sekülerleşme eğilimi hızlandıkça, İslâmî duyarlılıklar, değerler, anlam haritaları, anlamlandırma pratikleri aşınıyor, insanî ilişkiler anlam kaybına uğruyor ve zamanla buharlaşıyor...

Sekülerleşmenin bir ruhu yok çünkü.

Ruhsuz bir dünya kuruyor sekülerleşme; dünyanın, insanî ilişkilerin büyüsünü bozuyor, ruhunu yok ediyor; aile fertleri arasındaki ilişkileri de, toplumsal ilişkileri de önce mekanikleştiriyor, sonra da bitiriyor...

Toplumda şiddetin arttığı çok açık!

Dahası, inanılmaz cinayetler işleniyor bu ülkede; insanın kanını donduran cinayetler bunlar!

Karıncayı bile incitmeyecek kadar ince ruhlu bir toplumun, sekülerleşmenin kontrolden çıkmasıyla birlikte, iğrenç cinayet, şiddet ve tecavüz biçimlerinin görülebildiği bir topluma dönüşmesi, gelecek adına ürkütüyor, derin düşüncelere garkediyor insanı.

Sekülerleşme, kendine özgü kentsel ekolojisini de beraberinde getiriyor: Türkiye gibi, medeniyet değiştirme aymazlığı gösteren, o yüzden de çift kimlikli şizofren bir kişilik sergileyen, yönünü ve yörüngesini yitirmiş toplumlarda, Batı’dan gelen bütün seküler eğilimler, davranış biçimleri ve alışkanlıklar, öncelikle ailenin kimliğinde ve yapısında büyük gedikler açıyor, aileyi çözüyor, insan ilişkilerini ruhsuz, mekanik ilişkilere dönüştürüyor...

BATI’DAKİ MARJİNAL AKIMLAR, TÜRKİYE’DE NEDEN EN POPÜLER AKIMLARA DÖNÜŞEBİLİYOR?

Asıl tedirgin edici, ürpertici yıkım, sekülerleşme süreci, tam da bundan sonraki süreçte, yani toplumun düşünme, duyma, zevk, beğeni ve yaşama biçimlerine yön ve şekil vermeye başladığında gözleniyor: Batı’da ortaya çıkan, sözgelişi, en marjinal bir müzik akımı, en marjinal kültürel eğilimler bir anda en popüler, en yaygın eğilimlere dönüşebiliyor kolaylıkla!

Kültürel şizofreni yaşayan, kültürel değerleri hızla çözülen, yönünü ve yörüngesini yitiren toplumların dışardan gelen marjinal eğilimlere karşı hem direnç noktaları zayıf olduğu için, hem de daha çok da büyük bir anlam boşluğu yaşandığı için bu marjinal akımlar, trendler bir anda en yaygın, en popüler akımlara, eğilimlere dönüşebiliyor.

Ortaya çıkan manzara geleceğimiz adına ürpertici: Aile çatırdıyor...

Genç kuşakların bu ülkeyle, toplumla ve kültürel değerlerimizle aidiyet bağları yok oluyor...

Eğitim sistemimizi bizim medeniyet dinamiklerimiz ekseninde yeniden yapılandıramazsak, bu sömürgeci, pozitivist, ruhsuz ve ezberci eğitim sisteminin yetiştirdiği kuşakların bizim medeniyetimizin ruh kökleriyle ilişkilerinin kopmasını, dolayısıyla bu toplumla ve ülkeyle aidiyet ilişkilerinin yerle bir olmasını önleyemeyiz.

TELEVİZYONLARDAKİ CİNAYETİ RTÜK SEYREDEMEZ!

Televizyon dizileri, iğrenç cinayet biçimlerinden geçilmiyor... Şiddet kanıksandı, kimseyi rahatsız etmiyor artık.

Televizyon dizileri, aileyi kurşuna diziyor!

İlgili kurumlar, RTÜK vesaire seyrediyor!

Dünyanın hiçbir yerinde aileyi çökertecek hiçbir şeye izin verilmez televizyonlarda.

Aslâ.

Mesela bütün Batı ülkelerinde, özellikle ABD’de intihar olayları,ürpertici boyutlara ulaşmış durumda ama hiçbir televizyonun, medya organının intihar olaylarını haber yapmasına ya da dizilerde işlemesine izin verilmez.

Oysa bizde sadece dizilerde değil, artık haberlerde bile cinayet haberleri, haber bültenlerinin neredeyse hem en başlarında yer alıyor hem de en fazla yer verilen haber türleri arasında!

Olacak iş değil! Cinayet, şiddet, tecavüz haberlerinin yasaklanması şart medyalarda! Tam bir cinayet bu!

Cinayet, şiddet ve tecavüz olaylarıyla ilgili en sert, en köklü yasal önlemlerin alınması için çaba göstermeli hükümet.

Bu cinayet, şiddet ve tecavüz olaylarının, ailenin yaşadığı çöküşü gösteren ürpertici göstergeler olduğunu söylemek bile gerekmiyor, elbette ki.

Ailenin çöküşünde, kentsel dönüşüm denen rantçılığın tavan yapmasına yol açan çarpık yerel yönetimler anlayışının ve şehirlerimizi betonlaşmış canavarlara dönüştüren dikey mimari nobranlığının da çok belirleyici roller oynadığını sadece hatırlatmakla yetineyim burada. Çöken şehirlerimizle çatırdayan aile yapımız arasında birebir ilişkiler var çünkü. Bu önemli konuyu ayrıca yazacağımı hatırlatarak noktayı koyayım bu yazıya.

 

Etiketler