VAKIF VE PALU

Sedat SİRACOĞLU


Palu bir vakıf yurdu olmakla birlikte, bu vakıfların yaptırdığı birçok hayri unsuruda içerisinde barındıran bir medeniyet yurdudur. Palu’da vakıf yoluyla cami, mescit, türbe, çeşme, hamam, medrese ve mezarlıklar yapıldığı vakıf kaynaklarında mevcuttur. Peki, çoğunun vakıf yoluyla vücuda geldiği bu unsurların temelinde yatan vakıf kavramı ne demektir, nasıl ortaya çıkmıştır, İslamda vakıf neden önemlidir, yazımda bu soruların cevabını bulacağız.  

Vakıf, kelime olarak 'durmak', 'durdurmak' mânâsına gelir. İslâm hukukunda ise, bir mülkün bütün faydasını insanların yararına bırakarak, kıyamete kadar başka birinin mülküne geçmeyecek şekilde kullanımının devamını sağlamaktır.

Maddî bir karşılık beklemeden başkalarına yardım etme gibi ulvî bir düşüncenin mahsulü olan vakıf müessesesi, yüzyıllardan beri İslâm ülkelerinde büyük önem verilen, sosyal ve ekonomik hayat üzerinde derin tesirleri olan bir kurumdur.


            Vakıf müessesesi, insanlık tarihi kadar eskidir. Bilinen en eski vakıf, Mekke'deki Kâbe'dir. Çünkü Kâbe, Yüce Beyan'ın: "İbadet, yeri olarak yeryüzünde yapılan ilk bina Mekke'deki Kâbe'dir; o pek feyizlidir, insanlar için hidâyet rehberidir. Orada apaçık alâmetler ve deliller, İbrahim'in makamı vardır..." (Âl-i İmrân,/96-97) şeklindeki ifadelerinden de anlaşılacağı gibi yeryüzündeki ilk mabettir. İnşasının Hz. Âdem'e (as) kadar dayandığı, bugünkü şeklinin ise Hz. İbrahim (as) ve oğlu Hz. İsmail (as) tarafından verildiği Kur'ân-ı Kerîm'de çeşitli âyetlerde ifade edilmektedir. Bu yönüyle o, insanlık tarihinin ilk ortak vakıf malı gibidir. Dolayısıyla Kâbe'den sonra insanlık tarihinde vakıf kurumu, insanlığın ortak yararlarına hizmet etmiştir.

Vakıf müessesesi hiçbir medeniyette, İslâm medeniyetinde olduğu kadar köklü ve hedefine uygun bir fonksiyona ve büyüklüğe ulaşmamıştır. Bilhassa, 9-12. yüzyıllarda vakıf müesseseleri İslâm dünyasında büyük bir gelişme göstermiştir. Bu gelişmeye vesile olan ise İslâm'dır. Çünkü İslâm'ın temel kaynaklarının ortaya koyduğu prensipler, inananları, başta insanlar olmak üzere, çevrelerine karşı duyarlı olmaya davet eder. Hattâ İslâmiyet, başkalarının dünyalarını güzelleştirme adına yapılacak her faaliyeti "sadaka-i cariye" nâmıyla ölümsüzleştirir. "Sevdiğiniz mallarınızdan Allah yolunda harcamadıkça 'fazilet' mertebesine ulaşamazsınız. Bununla beraber her ne infak ederseniz, Allah mutlaka onu bilir." (Âl-i İmrân/92) mealindeki âyet ile "İnsan ölünce üç şey dışında ameli kesilir: Sadaka-i cariye (sevabı devam eden sadaka), faydalanılan ilim ve kendisine dua eden hayırlı evlat." (Vakf, burda sadaka-i cariye hükmündedir) mealindeki hadîs bunu en güzel şekilde ifade eder.

Şafii Fıkhına göre;

Vakf üç şartla caiz olur:

1- Vakfedilen şey, zatı (aslı) baki kalmakla yararlanılabilen cinsten ol­malı.

2- Vakf aslı kesilmeyen ve devam edebilen şey üzerine olmalıdır.

3- Vakfedilen şey mahzurlu (haram) olmamalıdır.

 

Bu bağlamda özellikle eski Paluda bulunan Ulu, Meydan, Küçük, Cemşit Bey, Eblaşiye (Şeyh Selahattin) Camileri; Cemşit Bey ve Çarşı Hamamları, Kındik Medresesi ile çok sayıda çeşmenin Vakıf yoluyla vücuda geldiği bilinmektedir. Mensubu olduğum Vakıflar Genel Müdürlüğünün ve diğer kuruluşların bu eserlerin bize kavuşması için yaptığı çalışmalara destek verip onları korumak boynumuzun borcu olduğu kanaatindeyim.

Allah cümlemizi vakıf kuran ve yaşatanlardan eylesin duasıyla.

Not: Her yıl Mayıs ayının ikinci Pazartesi gününden başlayan hafta Vakıf Haftası olarak kullanılmaktadır.

Paylaş: