Hüseyni kıyamın varisi: Zeyneb (R. Anha)

Adı; Zeyneb!

Hüseyni kıyamın varisi: Zeyneb (R. Anha)

Advert

Bilirim her insan, yüreğinin derinliklerinde farklı acılar barındırır. Kimi evlat acısı, kimi aşk acısı, kimi de yürek sancısı… İşte bir Muharrem ayındayız yine. Bir yanımda Ehl-i beyt güllerinin bir bir budanışının acısı, diğer yanımda ise; asaletini dedesi Muhammed (SAV)’den, iffet ve ismetini annesi Fatıma (R.Anha)’dan, cesaretini ve ilmini babası Ali (KV)’den, sabır ve metanetini ağabeyi Hasan (RA)’dan, şecaatini ise kardeşi Hüseyin (RA)’den alan bir kadının yürek sancısı var bugün…

Adı; Zeyneb!

Kerbelâ vaveylasına şahitlik eden Zeyneb!

Asilliğin, onurun ve izzetin en istisna çehresini sergileyen Zeyneb!

Binlerce kılıcın, mızrağın ve kırbacın gölgesinde konuşan Zeyneb!

Hüseyni kıyamın varisi Zeyneb!

Evet, kerbelâ faciasında çocuklarının, kardeşlerinin, yeğenlerinin en önemlisi de anne ve baba yadigârı olan imam Hüseyin’in hunharca katledilmesine şahit olmuştu Hz. Zeynep Yezidin askerleri o kadar masumu şehit etmekle kalmamış, geride kalan savunmasız çocuklara, kadınlara ve değerli eşyalarına da ganimet diye el koymuşlardı. Ehl-i beytin kadınları dul, çocukları ise yetim kalmıştı. Başlarında onları savunabilecek ne bir lider, ne de bir erkek kalmıştı. Evet, binlerce erkekten daha yiğit bir Zeyneb vardı; lakin nihayette o da bir kadındı... Üstelik bir kadının incecik yüreği dayanabilir mi ki bunca acıya? Fıtraten zayıf olan omuzları taşıyabilir mi böylesi ağır bir yükü? Hele de söz konusu kadın yüreği, su gibi yumuşak bir anneyse, nasıl kaldırsın bunca çileyi, derdi, kederi…

Ne var ki dayanacaktı. Aynen ‘Selvi dalı’ misali olacaktı. İmtihan rüzgârı onu gâh o yana gâh bu yana savursa da kırılmayacaktı. Acılar belini bükse de dimdik durmalı, dayanmalıydı. Öyle ya dayanmasaydı o gün Zeyneb, dayanır mıydı bu gün Zeynebler; kesilen boyunlara, ezilen başlara, hele de yakılan o narin bedenlere? İşte bu yüzden dayanmalıydı. Zira sorumluluğu yeni başlıyordu. Yolu uzun, taşıyacak yükü de vardı. Kerbela yerinde durmamalıydı; onu asırlara taşımalıydı.

Kaldı ki o ilmin, takvanın, iffetin, sabrın ve güzel ahlâkın zirve yaptığı bir üniversitede mezun olmuş bir öğretmendi. Elbette öğretmenin de öğrencilerine öğretmesi gereken dersleri ve mesajları olacaktı. Direnişi destan destan kazıyacaktı belleklere.

Ali Şeriati Hz. Zeyneb’in rolünü şöyle ifade eder:

“Mesajı olmayan kan, tarihte dilsiz kalır. Hz. Zeyneb Kerbela mesajını tarihe aktarmasaydı Kerbela tarihe karışırdı.”

Dolayısıyla korkunun kol gezdiği, bedenlerin ürpererek susmayı yeğlediği ve erkeklerin saraylara gizlendiği o günlerde Zeyneb konuşacaktı. Peygamber (AS)’in “Cihadın en üstünü zalim liderin karşısında hakkı söylemektir” sözünün gereğini yerine getirecekti.

Allah’a hamd-u sena ve Resulüne salat-u selamdan sonra şu ayeti okudu:

“Sonra kötülük yapanların uğradıkları son, Allah’ın ayetlerini yalanlamaları dolayısıyla çok kötü oldu.” (Rum / 10)

Sonra kısaca şöyle devam etti:

Ey yezid, esir olarak şehir şehir dolaştırmakla bu geniş yeryüzünü ve bu fezayı bize dar ettiğini, bizi Allah katında hor ve zelil, kendini de yücelttiğini ve bu olayların da senin yüce makamından olduğunu mu sanırsın ki; böyle övünüp seviniyorsun? Dünyayı abat ettiğin, şenlendirdiğin için çok mu mutlusun? Her şeyin istediğin gibi gerçekleşmesine ve saltanatı ele geçirmene çok mu seviniyorsun? Yavaş ol! Yavaş ol!

Allah’ın “Küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi, sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar; biz onlara, ancak günahları daha da artsın diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır” (Al-i İmran / 178) buyurduğunu unuttun mu yoksa?

Ey Yezid! Sen bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok geçmeyecek; Peygamber evlatlarının kanını dökmek ve ehli-beytine saygısızlıkta bulunmakla yüklediğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın. O gün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır. Allah’ın hükmedici, Muhammed’in davacı ve Cebrail’in de ona yardımcı olacağı gün senin için yeterlidir. Seni bu makama getirerek Müslümanların sırtına bindirenler, zalimler arasında ne de kötü bir bedel seçtiklerini çok yakında anlayacaklar. Hangimizin daha bedbaht olduğunu bilecekler.

Sen konuşulmayacak kadar değersiz birisin. Ama bu durum bizi seninle konuşmaya mecbur etmiştir.

Ey yezid! Kendi işinle meşgul ol, istediğin şekilde düzen kur, hile yap ve çalış. Ancak Allah’a and olsun ki; bizim adımızı silemeyecek, vahyimizi söndüremeyecek ve öldüremeyeceksin, işimizi bitiremeyeceksin. Alnındaki bu lekeyi de silemeyeceksin. Çünkü aklın alil, yaşayacağın günler az ve kalildir. Münadi “Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun” diye seslendiğinde, o gün bu topluluğun dağılmış olacaktır.

Allah’a hamdolsun ki başlangıcımızı saadet ve mağfiret, sonumuzu da şehadet ve rahmet kıldı. Allah’tan istiyoruz ki nimetini, şehitlerimize tamamlasın; mükâfatlarını artırsın ve bizleri de salih haleflerden kılsın. Çünkü o bağışlayandır; şefkatlidir. “Allah bize yeter ne de güzel vekildir.”

Batılı yazar Frişler, İmam Hüseyin ve İran isimli kitabında şöyle yazıyor:

“Kûfede Zeyneb’in okuduğu hutbe, onca musibet ve zorlukların, kendi azizlerini kaybetmenin o yüce kadını dize getiremediğini ve iradesiz kalmadığını göstermektedir. Hâlbuki okuduğu o sert ifadeli hutbe anında, kendisinin de öldürülmesi imkânı fazlaydı.”

İmam Seccad Hz. Zeyneb hakkında şöyle diyor:

“O büyük ve yücedir. Zira dünyayı kendisi için büyük görmedi.”

Öyle ya, dünyayı kendisine büyük görseydi bu kadar acıya ve çileye dayanabilir miydi? Ümmül mesaib (musibetlerin anası) lakabını alabilir miydi? Dahası “Ben Rabbimden güzellikten başka bir şey görmedim” diyebilir miydi?

Salat ve selam Hz. Zeyneb’in ve Onun yolunu takip eden günümüz Zeyneblerinin üzerine olsun…

(Zehra Yüksek)

Advert

Paylaş:
Advert