Zekât Malı Temizleyip Bereketlendirir

İslâm deyince imandan sonra ilk akla gelen iki rüknünden birincisi namaz farzı ise, ikincisi de zekât farzıdır.

Zekât Malı Temizleyip Bereketlendirir

Advert

Bu sebeple ulemâ 'Zekât İslâm'ın üçüncü rüknüdür' demiştir. Kur'an-ı Kerîm baştan sona, namazla zekâtı hep yan yana zikreder. 'Namaz kılın!' derken, arkadan da 'Zekâtı verin!' diye emreder.

İbn-u Ömer radiyallahu anhumâ'dan rivayet edilmiştir. Dedi ki: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın resulü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve ramazan orucunu tutmak."

(Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî)

İbn-u Abbâs radiyallahu anhumâ'dan rivayet edilmiştir. Dedi ki: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hz. Muâz radiyallahu anh'ı Yemen'e gönderdi. (Giderken) ona dedi ki:

"Sen Ehl-i Kitap bir kavme gidiyorsun. Onları davet edeceğin ilk şey Allah'a ibâdet olsun. Allah'ı tanıdıklarında, kendilerine Allah'ın zekâtı farz kılmış olduğunu, zenginlerinden alınıp fakirlerine dağıtılacağını onlara haber ver. Onlar buna da itaat ederlerse kendilerinden zekâtı al. Zekât alırken halkın (nazarlarında) kıymetli olan mallarından sakın. Mazlumun bedduasını almaktan sakın. Zîra Allah'la bu beddua arasında perde mevcut değildir." (Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvud, Nesâî)

Bu iki hadis-i şerif zekâtın farz olduğuna ve İslam'ın vazgeçilmez esaslarından biri olduğuna delildir.

Zekât artmak ve temizlemektir.

Zekât, lügatte nemâ (büyüme, artma) mânasına gelir. Zekât ayrıca, temizlenme mânasına da kullanılmıştır. Şer'an her iki mâna da mûteberdir. Birinci mânaya göre, zekâtın verilmesi, malın artmasına sebeptir. Veya kişinin sevabı, zekât sebebiyle artar demektir. Zekâtın çıkarılması her ne kadar malın miktarından düşürse de zekâtın maldan çıkarılmasının bereketi malı ziyadeleştirir. Bu mânaları te'yîd eden âyet ve hadisler mevcuttur. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Sadakadan dolayı hiçbir mal eksilmemiştir" (Müslim, Tirmizi). Allah Teâlâ da buyuruyor: "Allah'ın rızasını kastederek verdiğiniz zekât ise işte onlar sevaplarını kat kat artıranlardır" (Rum:39)

Temizlik mânasına gelince: Hadisler zekâtın insan nefsini cimrilik kirlerinden temizleyeceğini, günahlardan pâklayıp arıtacağını ifâde etmiştir.

İmam Nevevi rahimehullah "El Mecmu'" adlı eserinde şunları söylemektedir: İmam ebu-l Hasan el-Vahidi der ki: Zekât malı temizler, ıslah eder, ayıklar ve çoğaltır. Zekâtın aslı fazlalaşmaktan gelir. "Ekin fazlalaştı" manasında "زَكَا الزَّرْعُ" denir. Her fazlalaşan şey için de "زَكَا" denir. "Zekât aynı şekilde fesadın zıddı olan salahtır ve aslı hayrın ziyadeleşmesinden gelir. Hayrı fazla olup temiz bir kavimden olan adama "الرَّجُلُ الزَّكِيُّ" denir. Kadı şahitlerin hayırda ileri derecede olduklarını açıkladığı zaman "Kadı şahitleri tezkiye etti" denir. Şeriatın vacip kılması ile fakirler için maldan çıkartılan şeye de "Zekât" denir. Çünkü çıkartıldığı malı fazlalaştırır, manen çoğaltır ve afetlerden korur.

Şeriatta ise Zekât: "El-Havi"nin sahibi ve diğerlerinin dediğine göre: Hususi bir taifeye verilmek üzere, hususi vasıflara sahip hususi bir maldan alınan hususi miktardaki şeyin ismidir. (El mecmu' Şerh-ül Muhezzeb)

Hanefi fıkhında ise zekât şöyle tarif edilmiştir: "Üzerinden bir yıl geçmiş nisab miktarı maldan bir cüz'ünü Hâşimî ve Muttalibî olmayan bir fakire ve benzerine vermektir."

Zekât İslam'ın rükünlerinden bir rükün ve farzlarından bir farzdır.

Bu konuda kitap, sünnet ve icma-ı ümmetin delilleri birbirlerini destekleyip takviye etmişlerdir.

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "… Ve namazı kılın ve zekâtı verin" (Bakara 43), "Onların mallarından sadaka (zekât) al ki onunla onları temizleyip sevaplarını arttırasın" (Tevbe:103), "ve onlar ki mallarında isteyen ve (iffetinden dolayı istemeyen) yoksul fakir için belli miktarda hak vardır" (Mearic:25). Belli olan hak zekâttır. "…ve onlar ki altın ve gümüşü (define ve hazine olarak) biriktirip Allah yolunda infak etmiyorlar…" (Tevbe:34). Zekâtı verilmeyen her mal definedir. Zira Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: "Yerin yedi kat altında dahi olsa zekâtı verilen mal define (kenz) değildir. Ancak zekâtı verilmeyen mal yerin üstünde ve açıkta dahi olsa o define (kenz) dir. (Beyhaki: sünen el-kübra, sünen es-sağir)

Yukarıda zikredilen iki hadisin dışında birçok hadis-i şerif de zekâtın farz olduğunu bildirmektedir. Hem bütün Müslümanların icma'ı ile de zekât farzdır ve rükündür.  

Alauddin Ebubekir el-Kasani el-Hanefi rahimehullah zekâtın farz olduğuna akli delili de ekleyerek şunları söylemektedir: Akla gelince; birkaç yönden zekâtın farz olduğunu te'yid eder:

Birincisi; zekât vermek zaife yardım, zorda kalanın imdadına yetişmek, güçsüze; Allah'ın üzerinde farz kıldığı tevhid ve ibadetleri eda etme noktasında güç vermek ve onu desteklemek cinsindendir. Farzı eda etmeye vesile olan şey de farzdır.

İkincisi; zekât, zekâtı veren kişinin nefsini günahların necasetlerinden temizler, cömertlik ve kerem ile ahlâklanmak ve cimrilik ile pintiliği terk etmek suretiyle ahlâkını temizler. Çünkü nefisler mal konusunda cimri davranmak üzere yaratılmışlardır. Zekâtı veren kişi cömertliğe alışır, emanetleri eda etmeyi ve hakları ehline ulaştırmayı kabul edip öğrenmiş olur. Allah Teâlâ'nın "mallarından sadaka (zekât) al ki onunla onları temizleyip sevaplarını arttırasın" (Tevbe:103) bütün bunları kapsar.

Üçüncüsü; Allah Teâlâ zenginlere nimette bulunmuş ve çeşitli nimetler ile asli ihtiyaçlardan fazla mallarla onları üstün kılmıştır. Böylece lezzetli yaşamdan zevk alıp istifade ediyorlar. Nimetin şükrü ise hem aklen hem şer'an farzdır. Fakire zekât vermek aynı zamanda nimete şükretmek babından olduğu için farz olur.  (Bedaiu-s Sanayi' El- Kasani)

İslam'da ve toplumsal hayatta zekâtın ehemmiyeti büyüktür.

İslâm deyince imandan sonra ilk akla gelen iki rüknünden birincisi namaz farzı ise, ikincisi de zekât farzıdır. Bu sebeple ulemâ "Zekât İslâm'ın üçüncü rüknüdür" demiştir. Kur'an-ı Kerîm baştan sona, namazla zekâtı hep yan yana zikreder. "Namaz kılın!" derken, arkadan da "Zekâtı verin!" diye emreder.

Zekâtın namazla aynı ehemmiyet çerçevesinde emredilmesi, İslâm dîninin, sadece uhrevî hayat ve ibâdetle meşgul olan bir din olmayıp bir medeniyet dîni olduğunun, dünya hayatını âhiret hayatından ayırmayan bir hayat ve devlet dîni olduğunun te'vili mümkün olmayan delili olmaktadır.

Evet, zekât verilerek hem dünyevî hayatımız tanzîm edilecek, müstakil bir ümmet olmanın fiilî ve maddî ifâdesi olan devletin hayat damarı kana kavuşacak, hem de Allah'ın rızası elde edilerek ebedî hayat kazanılacak.

Şu halde zekât, Resûlullah'ın ifâdesiyle İslâm'ın köprüsüdür: Âhiret yakası ile dünya yakası arasına atılmış, ikisini birleştiren bir köprü; fâni ile bâkiyi, ümmetle devletini, fakirle zengini, madde ile mânayı, Allah'la kulu birleştiren bir köprüdür. Zekâtla zenginin malı kirden, ruhu cimrilikten temizlendiği gibi, fakirin de gönlü kinden temizlenir. Böylece cemiyetin iki zümresi sulha kavuşur, Zekât farîzasına uyarak yardım elini uzattığı fakir zümreye zenginin merhamet hisleri uyanır, fakir de zengine hürmet ve muhabbetle dolar, müteşekkir olur. Bu, bir cemiyetin huzuru ve saâdeti için şart olan içtimâî barıştır.

Batı cemiyetinde böyle bir müessesenin yokluğu, cemiyette proleter ve burjuva olmak üzere birbirine düşman iki zümre ortaya çıkarmış, Fransız büyük ihtilâli ile kavgaya dönüşen bu sürtüşme ve gruplaşmalar, en sonunda işçi-patron ikiliğine yani beşerin müebbed kavgası demek olan komünist-kapitalist dünyalar safhasına ulaşmıştır. Zekât müessesesi sâyesinde İslâm dünyası bin beşyüz yıldır böyle bir kavgadan uzak yaşamıştır. Müslümanlar bu müesseseyi canlı tuttukları müddetçe ihtilâlci ve komünist fikirler İslâm cemiyetinde gelişemeyecek ve tutunamayacaktır.

İslam ehemmiyetinden dolayı zekâtı teşvik etmiştir.

Allah-u Teâlâ buyuruyor: "Ey îman edenler! Kâfir olanlar bile birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz bunu yapmazsanız yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesad olur!" (Enfal 73) buyurarak Müslümanları yardımlaşmaya teşvik eder ve bunun terki hâlinde cemiyetin huzurunu bozacak fitne, kargaşa ve ihtilâllerin olacağını haber verir. Şu halde zekât, bu yardımlaşmayı gerçekleştirecek en mühim vasıta olarak, Kur'an'da otuzdan fazla âyette emredilmiştir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu ilâhî emrin yerine getirilmesi için pek çok beyanlarıyla, Müslümanları zekâta teşvik buyurmuştur. Bazılarını kaydediyoruz:

Ebu-d Derda'dan (radiyallahu anh) rivayet edilmiştir: dedi ki Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Zekât, İslâm'ın küprüsüdür" (Taberani: Evsat, Beyhaki: Şuab-ul İman)

Abdullah bin Mesud'dan (radiyallahu anh) rivayet edilmiştir: dedi ki Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Mallarınızı zekâtla koruyun, hastalarınızı sadaka ile tedâvi edin. Belaya dua ile karşı koyun" (Taberani, Hilyet-ül evliya)

Ebu hureyre'den radiyallahu anh rivayet edilmiştir: dedi ki Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Malının zekâtını eda ettin mi, üzerindeki borcu ödedin demektir" (Tirmizi, İbn-u Mace)

Cabir bin Abdullah'dan "Malının zekâtını ödedin mi kendinden onun şerrini def ettin demektir" (Beyhaki)

Hadremi bin Külsum'dan  "İslâm'ınızın kemâli zekâtın ödenmesiyledir" (Taberani: Kebir)

Zekâtı vermemenin hem dünyada hem ahirette cezası vardır.

İbn-u Ömer'den (radiyallahu anhuma) rivayet edilmiştir. Dedi ki Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Valiler zulmedince gökler yağmuru keser, zekât engellendiğinde hayvanlar telef olur, zina açığa çıkınca fakirlik baş gösterir, zimmet ehline verilen eman bozulunca kâfirlere yardım edilmiş olur". (İmam-ul Haremeyn el-Cüveyni: Nihayet-ül Matleb) Yine Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: zekât hangi mala karışırsa, onu helak eder" (İmam Şafii, Buhari, Bezzar, Beyhaki) Yine Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Zekâtı vermeyen ateştedir" (Taberani: Sağir).

Ebû Hüreyre radiyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Zekâtı verilmeyen her altın ve gümüş, kıyamet günü ateşte kızdırılarak plaka haline getirilip sahibinin yanları, alnı ve sırtı bunlarla dağlanır. Bu plakalar soğudukça, süresi elli bin sene olan bir günde kullar arasında hüküm verilinceye kadar sahibine azap için tekrar kızdırılır. Neticede kişi, yolunun ya cennete ya da cehenneme çıktığını görür."

- Ey Allah'ın elçisi! Peki, zekâtı verilmeyen develerin durumu nedir? dediler. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- "Hakkı ödenmeyen her deve sahibi -ki subaşlarına geldikleri zaman sağılıp sütünün muhtaçlara dağıtılması da bu haklar arasındadır- kıyamet günü düz ve geniş bir sahaya yatırılır. O develer de en semiz hallerinde ve bir tek yavru bile dışarıda kalmamak şartıyla o kişiyi ayaklarıyla çiğner ve dişleri ile ısırırlar. Öndekiler geçtikçe arkadakiler gelir (aynı şeyi yapar). Süresi elli bin sene olan bir günde insanlar hakkında hüküm verilinceye kadar bu böyle devam eder. Neticede kişi, yolunun ya cennete veya cehenneme çıktığını görür."

- Ey Allah'ın elçisi! Peki, zekâtı verilmeyen sığırlar ile koyunların durumu ne olacak? dediler. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- "Hakkı (zekâtı) verilmemiş her sığır ve koyun sahibi, kıyamet günü düz ve geniş bir yere yatırılır. İçlerinde eğri boynuzlu veya boynuzsuz veya boynuzu kırık bir tane bile hayvan bulunmaksızın o hayvanlar o kişiyi boynuzları ile süser, tırnakları ile çiğnerler. Öndeki geçince arkadaki onu takip eder ve bu durum süresi elli bin yıl olan bir günde kullar arasında hüküm verilinceye kadar devam eder. Neticede kişi, yolunun ya cennete veya cehenneme çıktığını görür."

- Ey Allah'ın elçisi! Ya atların durumu nedir? dediler. Resûlullah aleyhisselâm şöyle buyurdu:

- "Atlar üç sınıftır. Kişi için yük olan at vardır; örtü olan at vardır, ecir ve sevap olan at vardır. Yük ve vebal olan at sahibinin sırf çalım satmak ve İslâm'a düşmanlık yapmak için beslediği attır. Bu, o adam için vebaldir, Örtü olan at sahibinin Allah rızası için beslediği ve binit ve koşum olarak üzerindeki Allah'ın hakkını ödediği, iyice bakıp gözettiği attır; bu sahibi için bir perde ve örtüdür. Ecir ve sevap olan ata gelince, o da sahibinin Müslümanlara yardımcı olmak maksadıyla Allah yolunda besleyip çayır ve bahçelerde otlattığı attır. Atın o çayır veya bahçeden  yediği ve çıkardığı şeyler sayısınca sahibine iyilik yazılır. Hatta at ipini koparıp da bir-iki tur atarsa, onun izleri ve pislikleri adedince sahibine iyilik yazılır. Ya da sahibi sulamak niyeti olmadığı halde onu bir nehir kenarından geçirirken at su içecek olsa, Allah onun içtiği su yudumları adedince sahibine iyilik yazdırır."

- Ey Allah'ın elçisi! Peki ya eşeklerin durumu nedir? dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- "Kim zerre kadar bir hayır işlerse onun karşılığını görür. Kim zerre kadar kötülük yaparsa onun karşılığını görür" mealindeki umumi manalı ayetten başka bana eşekler hakkında özel bir bilgi verilmedi." (Müslim, Buhâri)

Allah Teâlâ bizleri de selef-i salihin büyüklerimiz gibi zekâta hakkıyla ehemmiyet veren ve zekât müessesesini oturtup canlandıran ve güçlendiren kimselerden eylesin! Âmîn!...

Zekâtla ilgili bilmemiz gerekenler!

  1 - İslâm'ın beş esasından biri olarak zekât, şartlarını taşıyanlar için farz-ı ayn bir ibadettir.

  2 - Zekâtı inkâr eden kâfir olur.

  3 - Zekât, İslâm toplumlarında sosyo-ekonomik şartların ıslahını hedef alan bir malî ibadettir.

  4 - Zekât, ölçüleri ve harcama yerleri belirlenmiş dinî bir vergidir. Gayri meşru vergilerle karıştırılmamalıdır.

  5 - Hz. Peygamber İslâm hakkında bilgi almak isteyenlere cevap verirken zekâttan mutlaka bahsetmiştir. Bu da zekâtın İslâm için ne kadar önemli olduğunu gösterir.

  6 - İslâm'ın yaşanmasında zekât vazgeçilmez bir unsurdur.

  7 - Kâfirlere zekât verilmez. Zekât “Müslümanların muhtaçlarına” verilir.

  8 - Namaz ile zekâtın arası ayrılamaz.

  9 - Şehâdet-namaz-zekât üçlüsünü yerine getirenler, kısas ve had cezalarını gerektirecek bir suç işlemedikleri sürece mal ve can emniyetine sahiptirler.

10 - Zekât, âhiret mutluluğunu kazanmaya ve cennete girmeye vesile olan bir malî ibadettir.

11 - Namaz gibi zekât da Hz. Peygamber'e yerine getirilme sözü verilen çok önemli bir ibadettir,

12 - Zekâtı verilmeyen para ve mallar, âhirette sahipleri için azap vesilesi olacaktır.

 

Kaynak: Abdulkuddus YALÇIN- İNZAR Dergisi

Advert

Paylaş:
Advert